Sumud’un gölgesinde bir barış söylemi
Donald Trump, geçtiğimiz günlerde: “Barışı ben istedim, İsrail savaşı durdurmaya karar verdi!” dedi. Cümle, siyasetin kadim alışkanlığını hatırlatıyor: Güçlü figürler, büyük kararların tek mimarı gibi görünmek ister. Oysa psikoloji bilimi ve toplumsal tarih, bunun gerçeği ne kadar yansıttığını sorgulamamız gerektiğini söylüyor. Çünkü bugünkü barış söyleminin arkasında yalnızca birkaç liderin “iradesi” yok. Görünmez ama çok daha güçlü bir dinamik var: Sumud hareketinin sembolleştirdiği direniş ruhu, sosyal medyada da olsa dünyanın dört bir yanından insanların desteği, ona eşlik eden sivil toplum örgütleri ve giderek artan sayıda ülkenin Filistin’i tanımasıyla oluşan küresel baskı.
Psikolojide “seyirci etkisi” diye bir kavram vardır. İnsanlar büyük bir adaletsizlik karşısında çoğu kez pasifleşir, birbirine bakar ve hareketsiz kalır. Ama biri cesaretle ilk adımı attığında, zincir kırılır. Sumud filosu tam da bunu yaptı: Sessizliği bozdu, toplumları harekete geçirdi ve liderleri mecburen “barış” kelimesini telaffuz etmeye zorladı.
Bir başka önemli kavram ise Albert Bandura’nın geliştirdiği “kolektif yeterlik”tir. İnsanlar tek başına güçsüz hissedebilir ama birlikte hareket ettiklerinde dönüşüm yaratabileceklerine inanırlar. Sumud’un ve sivil toplum örgütlerinin asıl başarısı, bu inancı yeşertmeleri oldu. Dünyanın farklı köşelerinden yükselen sesler birleşince siyasetçiler bu ortak gücü göz ardı edemez hale geldi.
Trump’ın söylemi, aslında rüzgârın yönünü fark eden bir politikacının refleksi. Ama rüzgârı değiştiren şey, liderlerin sözleri değil; toplumların vicdanı, sivil direnişin kararlılığı ve adalet talebinin küresel bir norm haline gelmesidir.
Bugün barış ihtimalinden söz edilebiliyorsa bu yalnızca bir kaç liderin “Ben istedim!” demesiyle açıklanamaz. Asıl mimarlar; yıllardır inatla susmayan, duyarlılığını kaybetmeyen, dünyanın dört bir yanında ses çıkaran o görünmez kalabalıklardır. Bu nedenle Filistin özelinde bu kalabalığın sesini daha da güçlendirmek ancak büyük resme bakıldığında da sadece Filistin için değil; kadın hakları, küresel ısınma, çocuk hakları, hayvan hakları, ifade özgürlüğü gibi tüm konularda “Sumud etkisi”ni yaratma zorunluluğunu bize göstermekte. Ne kadar çoğalırsak o kadar güçlü olacağız!..
Kalın sağlıcakla!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.