Şeyhmus DİKEN

Şeyhmus DİKEN

Tarihi Kentler Birliğinin Merhabası!(1)

Tarihi Kentler Birliğinin Merhabası!(1)

                             

Yazının başlığını çarpıcı bulanlar hemen hissetmeliler ki, meram bütün eski metinlerde kutsiyeti olan Mezopotamya’dır. Çünkü tarihin başladığı yerlerden biridir Mezopotamya, özellikle de kuzey Mezopotamya. Yolunuz bir şekilde Avrupa’nın herhangi bir şehrine düştüğünde; mesela Köln veya Strazburg’u dolaştığınızda insanı küçülten, ama mekânı devasalaştıran yapısıyla Ortaçağ Kiliseleri, izleyenleri hükmedercesine büyüler. Ortaçağın engizisyon dönemiyle din üzerinden insana hükümran ve ezici azameti altında farklı bir ruh haline bürünür insan teki.

Oysa Yukarı Mezopotamya’nın hangi şehrine bir yol merhaba ederseniz Hıristiyanlığın ilk çağ kiliseleri ile tanışırsınız. Bu sebeple modern zamanların gezgin Hıristiyanları atalarının ilk öncü inanç önderlerinin yarattığı mekânları görünce uhrevi bir zenginlikle büyülenmemeleri işten bile değildir.

1990 yılındaki Körfez savaşı sonrasında sınırın Kuzey yakasına zorunlu göçle gelen Güney Kürdistanlı Kürtlere insani yardım götüren, zaman zaman da keşif amaçlı uçuşlar yapan pilotların mağarakent Hasankeyf üzerinden geçerken bir tur attıklarında yanındakilere itiraf ettikleri sözler anlamlıdır: “Bir zamanlar atalarımızın dinleriyle, dilleri ve kültürleriyle yaşadıkları coğrafyayı kuşbakışı seyrediyoruz.”

Anılan bölge Midyat, İdil, Cizre, Nusaybin sınırları içinde yer alan kadim Süryani-Asurî halkının bir zamanlar yaşadığı “Tur Abdin” bölgesidir. Süryanice metinlerde “Tanrının Hizmetkârlarının Vatanı” anlamına gelir. Ve en az seksen manastırın ata yurdudur Tur Abdin Bölgesi. Kürtler anılan bölgeye “Hewêrkan Bölgesi” derler.

Bu sebeple sıradan bir Dîyarbekir turunda el yordamıyla Hıristiyan inancının ilk çağı sayılan üçüncü yüzyılla altıncı yüzyıl arasındaki en az on kilise ve manastırı görmek mümkün. Daha Müslümanlığın ayak seslerinin duyulmadığı yedinci yüzyıl ortalarına kadarki dönemde Hıristiyanlığa ilk iman eden Süryanilerle, ilk Hıristiyan Devletini kuran Ermeniler arasında sade kiliseler üzerinden değil, egemenliklerinin pekiştirilmesi üzerinden de gerginliklerin olduğu aşikâr. Aynı bakış açısı Mardin için de geçerli.

İşin bir başka çarpıcı noktası da; bütün bu Hıristiyanlık ilk çağ kiliselerinin aslında birer pagan, Zerdüşt ya da güneş mabedi, tapınağı üzerine ibadet mekânlarını bina etmiş olmalarıdır.

Bunlardan en çarpıcı olanı kuşkusuz 1400 yıldır Dîyarbekir’in eski dokusunun orta yerinde adı Ulu Cami olan mekândır. Yerleşim mekânı olarak beşbin yıllık mazisi olan şehre milattan sonra 385 yılında Nusaybin’deki Sasanî zulmünden hayli kalabalık bir Süryani nüfus Bizans’ın Hıristiyan yönetimi altında yaşamak üzere kadim Amida’ya göç eder. Şehir o yıllarda bir elmanın yarısı şeklinde Dağkapı’dan Mardinkapı’ya kadar şimdiki doğu surları diyebileceğimiz yapı içinde yaşamaktadır. Göçle gelen nüfusun sayıca çokluğu nedeniyle sur dışında yaklaşık üç yıl çadırlarda barındırılır kentin yeni sakinleri. Ulu Cami o yıllarda pagan dönemlere ait açık ibadethaneden Mar Toma Süryani Katedraline dönüştürülür. Surlar batı yaka üzerinde Rum Kapı adı verilen Urfa kapı istikametinde bu kez elmanın diğer yarısının batı tarafı olarak inşa edilir. Ve Mar Toma Katedrali eski kentin tam orta yerinde kalır. Yeni kent sakinleri de kentin şimdilerde batı yakası olarak kabul edilen ve halk arasında “öte mahalle” olarak varsayılan Süryanilerin yaşadığı Lalebey Mahallesinde iskân olurlar.

(DEVAMI YARIN)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus DİKEN Arşivi
SON YAZILAR