NACİ SAPAN

NACİ SAPAN

UNESCO’LU ‘Sur’ hikâyesi!

UNESCO’LU ‘Sur’ hikâyesi!

 

Benim için, gerçek Diyarbakırlılar için Sur bölgesi çok önemli.

Çünkü bizim varlık nedenimiz.

Aynı zamanda yaşamımızı biçimlendiren kent.

Bu nedenle de ‘ilçe’ demek de pek içimizden geçmez.

Yakılıp, yıkılışına tanıklık etmekte bu anlamda bizim için ‘ölümden de beter’ dedikleri şeyle eş değer bir durum.

O nedenle de sürekli gündemde tutmak, oraya işaret etmek bizim boynumuzun borcudur demekten öte sorumluluğumuzdur.

Yakanlara, yıkanlara inat hala dimdik ayakta duruyor olması, tarihsel gerçeği ile alakalı bir durum.

27 medeniyetin sırlarını bağrında taşıyan duruşuyla surları, hanları, hamamları, kiliseleri, camileri, tarihi dokusuyla hala ‘Meydan’ okuyor doğduğum, büyüdüğün Sur kenti.

‘Gelin ulan gelin ben kolay yıkılmam’ diyor adeta.

Sonra bizlere sesleniyor gibi.

Bizim gibi duyanlar için.

Biz duyuyoruz ve haykırıyoruz;

‘İlişmeyin, dokunmayın, tarihsel hafızamızı silmeye daha fazla yeltenmeyin.’

**

Daha önce de haykırmıştık.

‘Sahip çıkalım, yıkılmasına izin vermeyelim, koruyalım’ diye.

UNESCO’da dâhil olmak üzere kentin bileşenlerinden bir ses alamamıştık.

1 Kasım seçimleri öncesinde, Ekim ayının ortaların yine çatışmaların yaşandığı bir dönemdi.

Milletvekili adayı olarak seçim çalışması yapıyordum.

 

‘Yakılacak, yıkılacak, tarihsel hafıza silinecek, bir kampanya başlat, UNESCO’ya çağrı yap’ diye beni uyaran sevgili Yüksel Avşar’dı. Diyarbakırlı olmamasına rağmen bizim kadar Sur’a duyarlı, korunması için çaba sarf eden Kürt kadın siyasetçi profilinin örnek şahsiyetlerinden biri olan Yüksel Avşar’ın uyarılarını dikkate aldım, Sur’u dünya tarih mirası listesine dâhil eden UNESCO’ya çağrı niteliğinde açıklamalar yaptım.

 

‘Daha fazla yakılıp, yıkılmadan gelin kabul ettiğiniz bu mirasa sahip çıkın’ çağrılarım Medya da geniş yankı buldu. Ancak, kentteki STK’lar yada bileşenlerden bu konuda samimi bir yaklaşım olmadı. 109 günlük sokağa çıkma yasağının ve çatışmaların şiddetli olduğu zamanlarda tek tük çağrılar olduysa da ‘cılız’ kaldı.

Neden?

Çünkü örgütlü bir çağrı değildi.

Çok mu geç?

Asla değil.

O surlar ve içindekiler hala ayakta ve ‘Bizi koruyun’ diye sesleniyor.

Zarar, ziyanın karşılanması için ortaklaşan, devletten bunların karşılanmasını isteyen STK’ların, asıl ortaklaşması ve örgütlenmesi gereken muhatabın UNESCO olduğunu ciddi bir şekilde hatırlatmak istiyorum.

 

Hala UNESCO’dan bir heyetin Sur’a gelip gelmediğini bilmiyorum. Bu konuda herhangi bir duyum da almadık. Muhtemelen gelmediler. Bir heyetin gelmesini sağlayacak bir kamuoyunun oluşturulması konusundaki sorumluluk en kısa sürede mutlaka yerine getirilmelidir.

 

Sur esnafını korumak ve tarih hafızamızın silinmesinin önüne geçmek, zarar, ziyanın karşılanmasından çok UNESCO’nun kısa sürede duruma dâhil olmasını sağlamaktır.

 

Aksi takdirde tarih hiç birimizi affetmeyecektir.

Bizim hala bir şansımız var.

Ama çatışanların, yakıp, yıkanların böyle bir şansı asla olmayacaktır.

Çünkü onlar tarihe karşı suç işlediler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
NACİ SAPAN Arşivi
SON YAZILAR