Ayşegül Kunuguş

Ayşegül Kunuguş

BİR EŞYA BİN ANI

BİR EŞYA BİN ANI

Hepimizin evinde kırık dökük de olsa geçmişten hatıra sakladığımız nesneler vardır. Bir kahve fincanı belki… Rengi solmuş, bir tarafı çatlamış… Ya da bir kolye, bir elbise, belki de bir çerçeve. Benim de çocukluğumdan kalan bir peluş oyuncağım vardı; her gece onunla birlikte uyurdum. Elimi uzattığımda orada olduğunu bilmek bana huzur verirdi. Şimdi yıllar sonra, aynı oyuncağın kızımın kollarında olduğunu görmek, içimde tarifsiz bir duygu uyandırıyor.

İşte bu eşyalar sadece birer eşya mıdır? Yoksa bir neslin duygularını diğerine taşıyan sessiz bir köprü müdür? Biz fark etmesek de eşyaların da bir hafızası vardır; dokunulduğunda anıları, koklandığında zamanı fısıldayan bir hafıza. Göz göze geldiğimizde bizi o günlere götüren, belki bir tebessüm, belki de iç çekişe sebep olan… Geçmişle bağlarımızı düşündüren.

Sadece eşyalar değil, bilinçaltımızda bizi gölgeler gibi gezdiren başka hatıralar da vardır: bir yemeğin kokusu, bir şarkı, belki de bir şehrin ismi… Rutin hayat akıp giderken, gördüğümüz, duyduğumuz ya da kokladığımız her şey, zihnimizde bir anahtarı çevirip bize geçmişin filmini izlettiriyor. Ata toprağına gitmek gibi… Belki doğduğun yer atalarınla aynı değil, ama onların bastığı toprağa basmış gibi hissediyor insan. Düşünüyor musunuz, benden önce kaç nesil neler bıraktı bu toprağa, bu suya, bu havaya?

Her nerede büyürsek büyüyelim, hep bir yere ait olmak ister insanoğlu. Ve işte elimizde bir hatıra, küçücük de olsa, ona anlam yükleriz. Atmaya kıyamayız; çünkü o eşyanın hafızasında bizim hikâyemiz de vardır. Eski bir fotoğraf, üzerindeki kıyafet, her detay bize geçmişin bir parçasını hatırlatır.

Her hatıra eşyası, sadece geçmişi değil, aynı zamanda geleceği de taşır. Biz farkında olsak da, küçük bir peluş, eski bir fincan ya da solmuş bir fotoğraf, sevgimizi, anılarımızı ve hikâyelerimizi kuşaklara aktarır. Onlara dokunduğumuzda, sadece kendimizi değil, geçmişimizi ve geleceğimizi de hissederiz. İşte bu yüzden, elimizdeki her hatıra, yalnızca bir eşya değil; zamanın sessiz bir tanığı, ruhumuzun hafızası ve sevdiklerimizle bağımızın somut bir kanıtıdır.

Nesilden nesile sizi anlatan, her gördüklerinde sizden bir anı hatırlatan bir nesne… Bir biyografi gibi adeta; sizin simgeniz, var oluşunuzun kanıtı, iziniz, hikâyeniz… Sizi hiç görmemiş, hiç tanımamış olanlar bile baktığında hakkınızda bir fikre sahip olacak. Düşününce yüzünüzde bir tebessüm oluştu değil mi? Neyle anılmalıyım? Beni en iyi ne tanımlardı? Belki de “ben kimim?” sorusunun başka bir versiyonu: kendini bir nesne ile tanımlamak. Önce kendime, sonra size soruyorum… Gelecek kuşağa aktarılan bir nesne olsanız ne olursunuz yada neyle anılmak,ne olmak istersiniz?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Ayşegül Kunuguş Arşivi
SON YAZILAR