Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Bir ömür göçle geçse de umut büyük…

Bir ömür göçle geçse de umut büyük…

Hatırladığım, tanıklık ettiğim ilk toplu göç yetmişli yılların sonlarında, seksenli yılların başlarında yaşandı. İstikrarlı, ısrarlı bir plan dahilinde uygulanan baskı ve şiddet politikası bir yana, yokluğun, yoksulluğun evlere sığmadığı o yıllarda, yolunu bulan pılı pırtıyı toplayıp gitti, bir daha dönmemek üzere çekip gitti. Binlerce yıl boyunca kendine yetebilmiş, geleni gideni bile rahatlıkla doyurabilmiş ağırlıklı Sünni Kürtlerin yaşadığı Diyarbakır’ın, Bitlis’in, Mardin’in, Siirt’in, Ağrı’nın, Kars’ın, Erzurum’un, Muş’un, Bingöl’ün, Urfa’nın, en çok da Dersim’in, Elazığ’ın, Sivas’ın, Adıyaman’ın, Malatya’nın, Maraş’ın kadim Alevi Kürt köyleri, şehirleri hızla boşalmaya, nüfusu azalmaya başladı.
Güzelim evlerini, bağ ve bahçelerini, ucu bucağı olmayan topraklarını terk etmek zorunda kalanlar, daha çok Adana’ya, Mersin’e, İstanbul’a, İzmir’e, Bursa’ya, Aydın’a, Manisa’ya gittiler. Yıllar içinde buralarda oluşturdukları varoşlarda eridiler, yok oldular. Dillerini, kültürlerini, inançlarını yeni yurt olarak belledikleri bu varoşların hiç bitmeyen açlık, sefalet dehlizlerinde kaybettiler. Her şey planlandığı gibi oldu, koca koca Kürt halk kitleleri sıfır maliyetli asimilasyon cenderelerinde eridi, gitti. Bu siyasete bilerek yada bilmeyerek direnenler ise düşman olarak hedeflendiler, her çeşit suçlarla yaftalandılar, açık, kapalı zor aygıtları kullanarak ezdiler. En kötüsü ise var olmanın, ayakta kalmanın kavgasını verenler 12 Eylül Faşist Darbesi’nin baş müsebbibi, terör odağı, kurgulanan düzenin ayak bağı, ulaşmak istedikleri muasır medeniyetin! olmazı olarak gösterildiler. Ben de bu dönemin göçzedesiyim, tanığıyım. Başkasına ait bir diyarda, senin dilini konuşmayanların, senin kültürüne yabancı olanların, inancını dışlayanların şehirlerinde, devletin tüm imkanlarını seferber ederek kalkındırmaya yeminli olduğu köylerinde, sübvanse ettiği bağ ve bahçelerinde, her türlü zehirli ilaçla iyileştirmek istediği baş belası tarlalarında, birer ölüm tuzağı olan su kanallarının yanı başlarında yaşamanın, onlara benzemek yada benzememek için kavga etmenin ne demek olduğunu iyi bilenlerdenim…
*
İkinci büyük göç ise doksanlarda yaşandı. Bu göç dalgasına bir kılıf bile uydurulmak istenmedi, “gücüm var yaparım” anlayışıyla açık, örtülü operasyonlarla hayata geçirildi, dahası ağır şiddet ortamı yaratılarak başlatıldı. Daha birkaç yıl önce bölgemizde yaratılan yokluk, yoksulluk felaketi Kürdü yok etmeye yetmiyordu artık. Bu defa ‘Yeşil’ gibi heyula adamlar yaratarak sınırsız bir şiddet, yere göğe sığdırılamayan bir korku dalgasını topluma saldılar. Kahramanları efsaneleştirilmiş bu korku ortamı, açık güçle beslenerek kesintisiz devam etmekte olan inkar ve asimilasyoncu siyaset, bir adım daha ileriye götürülmek istendi. Bu ortamda binlerce köy, yerleşim yeri yok edildi, onlarca belde ateşe verildi, bir o kadar da şehir dümdüz edildi. Milyonlarca insan, kadın da olsa, çocuk da olsa yerinden yurdundan sürüldü, ülkenin ve dünyanın dört bir yanına dağıtıldı, görece şiddetin az olduğu bölge şehirleri Diyarbakır, Urfa, Antep, Van, Siirt, Mardin, Batman gibi ana güzargahlarda yer alan şehirler, başka bir yere gidecek takati kalmamış insanlarla doldu taştı. Bölgenin insansızlaştırılması pahasına Çukurova baştan başa, İstanbul, İzmir, Bursa, Antalya, Aydın, Manisa gibi Türkiye’nin onlarca büyük küçük şehri, dahası Avrupa’nın bir çok şehri insan akınına uğradı bir defa daha.
Bu dönemi de gazeteci olarak yakından takip ettim, dalga dalga boşaltılan köylere, şehirlere, büyük kentlerin varoşlarındaki ağır yaşam koşullarına tanıklık ettim, hep birlikte baskıyı, şiddeti yaşadık, zulmü göğüsledik. Otuzlu yaşların üzerinde olan her Kürt, devlet yanlısı olsun ya da karşıtı olsun, ama her Kürt bu göçün yarattığı acıyı, büyük trajediyi kendine göre bir parça yaşadı, olmadık hikayelere tanıklık etti...
*
Şimdi de üçüncü göç, daha doğrusu beklenmedik yeni büyük bir göç dalgasıyla karşı karşıyayız. Bu defa ardı arkası kesilmeyen büyük depremler, beklenen doğal felaketler nedeniyle doğup büyüdüğümüz topraklardan korkmaya, ondan kurtulmayı düşünmeye başladık. Ardı sıra yaşanan depremler Hatay’dan, Maraş’tan, Antep’ten, Adıyaman’dan, Elazığ’dan, Urfa’dan, Diyarbakır’dan öte etkisi oldu, daha doğrusu koskoca bir coğrafyanın sosyal yaşamını alt üst etti. Hayatlarında rahat yüzünü görmemiş insanımıza kabus gibi çöktü.
Her ne kadar sivil toplum örgütleriyle, yetişmiş insan gücü ve kabiliyetiyle, dayanışma kapasitesi daha da gelişmiş olan duyarlı halkıyla hazırlıklı olsak da felaket gerçekten çok büyük, ürkütücü boyutlarda. Şimdiden Diyarbakır’ın önemli bir kısmı evini, barkını terk etti. Bazıları çevre köylere, akraba ve hısımlarının yanına, kentin içindeki park ve yeşil alanlarına kurulan çadır kentlere yerleşse de azımsanamayacak sayıda insan da topraklarını terk etti, Ankara, İstanbul, Bursa, İzmir gibi yerlere göçtü, gitti…
*
Depremin yaşandığı diğer bölge illerinde de benzer bir durum yaşanmaktadır. Özellikle Adıyaman, Maraş, Malatya’daki durum çok daha vahim, bölgeden kaçan kaçana. Depremin en çok vurduğu Adıyaman-Maraş hattındaki ilçe, belde ve köylerdeki Kürtler kaderlerine terk edilmişler gibi, çaresizlik içindeler. Depremin ağır tahribatına rağmen Diyarbakır, Dersim, Mardin, Batman, Şırnak, Muş, Van, Hakkari gibi yerler tüm imkanlarını seferber etmiş, depremlerin bu hatta yarattığı ağır tahribatı en aza indirme, ortaya çıkan yükü paylaşma çabasında olduğunu söylemek gerekiyor…
Türkiye’nin her bir tarafındaki insanlar, hatırı sayılır büyük halk kitleleri, artık eskisi gibi, diğer göç dalgalarının yaşandığı süreçlerindeki gibi duyarsız, ilgisiz olmadığını bize gösteriyor, bölge insanına yardım elini uzatmaktan geri durmadığını görmek sevindiriyor, bu önemli bir gelişme, bir ömür göçle geçse de geleceğe dair umudumuzu yeşertiyor. Bu gelişme farklılıklarımıza olan hoşgörüyü büyütecekmiş, inkar, imha ve asimilasyoncu siyaseti geriletecekmiş, ayırımcılığı azaltacakmış, göçertme siyasetinden vazgeçirecekmiş, kavgayı durduracakmış gibi geliyor insana…
Bu felaketin, bizden, hepimizden, Kürtten, Türkten, Araptan, Sünniden, Aleviden, Nusayriden on binlerce can alan bu korkunç felaketin, yüzyıllara yayılmış olan sorunların aşılmasına, önyargıların kırılmasına, düşmanlaştırma siyasetinin bertaraf edilmesine vesile olmasını umut etmek heyecan verici.
Hep birlikte, yan yana düze çıkma umuduyla…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR