Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Son bir defa sana sarılacağımı biliyorum…

Son bir defa sana sarılacağımı biliyorum…

Bilge Kürt Mam Celal’ın yoldaşı Hesin Omer önde, ben arkasında nefes nefese yürüyorum, kan ter içindeyim. Kar diz boyu, hava buz kesmiş, her bir taraf zifiri karanlık, göz gözü görmüyor, en küçük esinti bile yüreğime işliyor, verdiğim her nefes etrafa dağılmadan yüzüme buz kesiyor. Bir an yürümekten vazgeçsem, takadı iyice kırılmış bacaklarımı dinleyip dursam, olduğum yere çöküp kalsam elim, ayağım hepten yanacak. Kavuran yaz sıcaklarında Zagrosları geçmek bir yana, havası insana can olan bahar aylarında bile onu aşmak zor. Dursam, efsanevi Zagrosların sert karakış soğunda donup kalakalacağımı, sonsuza kadar kaybedeceğimi biliyorum. Ama pes etmiyorum, patlamak üzere olan ciğerlerime rağmen durmuyorum, bir an bile soluklanmıyorum, hiç durmadan yürüyen dağ insanı Hesin Omer’in arkasından sürükleniyorum. Bizden önce gidenlerin açtığı yolda var gücümle yürümeye, yol almaya devam ediyorum. Ne kadar gittiğimizi, daha ne kadar gideceğimizi tahmin edemeden, nerede olduğumuzu bilemeden hep yürüyorum, hep ilerliyorum. Öyle böyle değil, var gücümle irademe yükleniyorum, bir an bile ayaklarımı sürümekten, kendimi ileriye ittirmekten vazgeçmiyorum, içimden “Bir adım, iki adım, üç adım…” diye diye ilerliyorum. Birkaç adımda bir kesilsem de başarmak, ona, onlara varmak, tam zamanında onunla, onlarla buluşmak zorunda olduğumu hatırlıyorum. Her defasında kendi kendime, “Dayan, çoğu gitti azı kaldı, ha gayret..” diyorum…

*

Kesile kesile yürürken, geleceğinden çok geçmişini Zagros dağlarında arayan, Güneş ülkesi Medya’nın yiğit halkı Dağ Kavmi’nin Pers oyunlarına fena yenilen bilge Kral Siyaksares’in saftirik oğlu Astyages’in varını yokunu ona emanet bıraktığına, onun tek mirasçısı olduğuna kendini inandırarak hayalinin peşinden bir ömür gidecek olan yeryüzünün bilinen en büyük savaşçısı Makedonyalı Büyük İskender aklıma geliyor, Zagroslardaki büyük yenilgisi zivirimi kurcalıyor ama beklenmeyen büyük kırımına dalıp gitmiyorum, es geçiyorum. Ondan ve onun muhteşem ordusundan çok bizden önce yol alanları, korkusuzca menzile varanları, olduran güneşe duranları, illaki onu düşünüyorum. Biliyorum ki dara düştüğüm ilk vakitte, herkesten önce, herkesten çok Ahû Nûra’ma ses olan odur, küçücük çocukları, bildiğim en çaresiz kadınları beladan koruyan kutsal tapınağım Şengal’in efsanevi komutanı Şeyh Şerfedin’in dizlerine takat olan, bileklerine güç veren odur, eli bükülmez, yüreği tam Hilvanli Nuri’nin yoldaşıdır o, ahir evvelden beri sırdaşımdır o. Daha çocuk yaşta aşk-ı derya olduğu güzelim Suruç ovasını terk eylediği ilk günden bu yana kendinden kaç ömür verdi, yüreğinden kaç can feda etti, kim bilebilir ki ondan başkası. Yaz kış demeden, soğuğa sıcağa aldırış etmeden en karanlık geceler, en ateşten günler boyunca yürüyerek, adını bildiğim bilmediğim bütün dağları, vadileri, ovaları bir bir aşıp gelen tarihimin en inatçı, gülistanımın en gözü kara çocuklarına emanet Zagroslar’da olduğunu, en dar geçitleri tuttuğunu duydum, o yakında olmalı, Cafer’e, yoldaşıma varmak üzere olmalıyım. Dedim ya, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük hükümdarı Büyük İskender’i geçtim, o kim ki, en düzenbaz tanrılara bile aman vermeyen, hiçbir işgalci krala, şaha, paşaya, generale yol yolak olmayan Zagroslar’da, sırtımı vermeye geldiğim dağda bana, bize yol açan Cafer’i düşünüyorum, aşılmaz tapınağım Serê Reş’i ölümüne tutan, F16’lara meydan okuyan gencecik tanrıçam, on sekiz yaşına daha yeni basmış Bêrîvana Nisêbînê’yi düşünüyorum, bir de bir gün mutlaka yine varmayı, yine onun olmayı hayal ettiğim menzilim Zelê’nin toprağına henüz emanet verilen Alareşlerin gül yüzlü delikanlısı Serhat Sîncar’ın vakitsiz gidişini düşünüyorum, bir de seni düşünüyorum “Xweşika gülistana min, dildara çiyayê qedîm, gulîsorê…”. Bu gece, beni canımdan bezdiren kara, çıldırtan karanlığa, bitmek bilmeyen hayatımın en zorlu yolculuğuna rağmen hiç durmadan yürüyeceğimi, kırıma uğramadan ona, belki sana da ulaşacağımı, son bir defa daha onu, belki seni de göreceğimi, ona; belki sana da son bir defa sarılacağımı, sonsuza kadar onunla, belki seninle de vedalaşacağımı biliyorum…

*

Uçsuz bucaksız Afrika Çölü’nde kayıp Rojavalı Hiksosları nasıl unutabilirim, ilk peygamber Zagroslu Zerdeşt’i bile bin bir hile ile yoldan çıkartan, katil Kambises’in emri ile sonsuza kadar ölüme terk edildiğim lanet Bêsitûn dağlarında yeryüzünün ilk gerillası, ilk halk kahramanı Rahip Gomata’nın canına okuyan hırsız Persli kralları aratmayan Akalı düzenbaz Akhilleus’ın akıllara durgunluk veren hilesine yenilen, dünyayı bana dar eden Sur diplerinde boylu boyunca yere serilen Luvili kahramanım Hektor’un evi, baba ocağı Troya’nın düşüşüne nasıl yanmam, dünya güzeli Spartalı Helen’in aşk tuzağına düşen akılsız Paris’e feda edilen görkemli Troya’nın yakılışına nasıl hayıflanmam, üç bin yıl dediğin ne ki, göz açıp kapayıncaya kadar olan olmuş. Tuhaf ama o günden bugüne geçen zaman, aradan geçen bilmem kaç asır bana bu geceden kısa, ayaklarımı karda sürüyerek alabildiğim mesafe kadar, en fazla bir adım kadar benden uzak gibi geldi. Ve biliyorum ki sen Alp Er Tunga’yı durduran Rüstemê Zal’ın canındansın, Gêsî çapulculara aman vermeyen Dervêşê Evdî’nin soyundansın, Laleş’te Zemzem suyu ile kutsanmış Ezdaî on iki süvariden, on iki ölümsüz fedaiden Bakirê Barazî’nin gülistanıma emanetisin, Cafer. Ne bu lanet karanlık gece, ne beni canımdan etmeye hazır bu kar, ne bu berbat ayaz Serê Reş’e varmama, seni görmeme, sana sarılmama engel olamayacaktır. Bunu en iyi Spêrtî Hesin Omer, bu en karanlık gecede güneşin izinde yürümeye, ona varmaya yeminli genç peşmerge biliyor, bir de sen, gulîsora min…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR