Abdurrahim Kılıç

Abdurrahim Kılıç

Dördüncü ok: Saadet Partisi ve Karamollaoğlu

Dördüncü ok: Saadet Partisi ve Karamollaoğlu

Türkiye siyasetine dini yani İslamiyeti bir politik söylem olarak Cumhuriyet döneminde ilk taşıyan kişi Menderes olsa da siyasi parti olarak kabul ettiren kişi Erbakan Hoca olmuştur.
Din toplumsal bir olgu olarak kişilerin tercihleri üzerinde en önemli etkileri oluşturabilen bir güce sahiptir. Fakat din olgusunun uygun bir söylem ve doğru bir retorikle verilmesi koşuluyla toplumları etkileyebilir.
Şayet söylem, iletişimin temel kuralları olan kaynak-araç-bağlam ve alıcı kanallarının yerinde ve başarılı kullanımı sağlanmadan uygulanırsa o söylem gürültü olur.
İşte bu noktada Saadet Partisi ve lideri Temel Karamollaoğlu’nun seçim taktiği, muhalefet tarzı ve geliştirdiği söylem pratikleri gürültüye gitmiştir.
Söylem alıcıya sağlıklı bir kanal ve tarz ile ulaştırılamadığı için de başarısız olmuştur.
Rahmetli Erbakan, bir söylem ve iletişim dehasıydı. Zaman zaman söylemlerinde aşırılığa kaçsa da, bazen niyet ve söylemleri birbirini tutmasa da, bazen de zamanın toplumsal ve iktidar algısının oklarının hedefi olsa da içinde bulunduğu bağlamda etkili olabiliyordu.
Bu gelenekten gelen Saadet Partililer gerek konumlanış ve gerekse söylem bakımından dönemin ruhunu okuyamadı.
Sanki CHP’nin yedeğine, gölgesine konumlanmış bir parti izlenimi verdi. Daha ilk adımda kendi gençlik kollarından ve asli tabanından kopmalar yaşadı.
Kendi tabanına kendini, duruşunu, ülke sorunlarına bakışını ve neden Millet İttifakında yer aldığını anlatamadı. Ya da klasik Ortadoğulu mantığıyla parti disiplini içerisindeki jakoben yaklaşımlar gereği tabanından üstten gelen direktiflere ve uygulamalara onay vereceği düşünüldü.
Ve çıkan sonuçta görüldü ki, taban tavana uymamış, politik konumlanışı boşa çıkarmış ve geleneksel Türk siyasetinin taraftarlık pozisyonuna uygun davranmıştır.
Aslında Saadet partisi ve Karamollaoğlu başkanlığı kendini muhafazakar - dindar diye tanımlayanların asli kalesi olarak önemli bir değişim sürecine girmişlerdi.
Belki de pek tanık olmadığımız pozitif ve birleştirici bir tavır sergilediler. Çağın modern ve insani, eşitlikçi dilini kullandılar. Edepli bir uslupla, medyada ses getirebilecek kısa videolarla toplumu etkilemeye çalıştılar ama hoş bir gülümseme bırakmaktan öteye gidemediler.
İlk başlarda önerilen Saadet-Deva-Gelecek partilerinden oluşan bir ittifaka kapılar kapatılmamış olsaydı aldığı sonuç çok daha iyi olabilirdi. Bu sonuç her üç partiyi de tatmin edebilirdi.
Böyle bir birliktelik iktidarın oy kaybına yol açabilirdi. Ya da böylesi bir ittifak üçüncü bir yol açıp yeni bir seçenek olabilirdi. Saadet Partisi bunun sonucu olarak halk nezdindeki itibarını ve konumunu sarsmamış olurdu.
Gelinen noktada Milli Görüş kalesi olarak sarsılmıştır. Oğul Erbakan’ın aldığı oyların bu hareket üzerinde ne kadar etkili olduğunu bilmiyoruz. Ama az ama çok etkili olmuştur. Yeniden Refah Partisi gelinen nokta itibariyle Saadet Partisi’nin önüne geçmiştir.
Türkiye siyasetinde nasıl ki milliyetçilerin MHP ve İYİP’i varsa Milli Görüşçülerin de artık iki partisi vardır. Ve politik arenada hep sola atfedilen amip gibi bölünme metaforunu artık sağcı partiler için de kullanabiliriz.
Son söz olarak radikal bir dini söylemin güncele bu kadar etki etmesi uzun vadede ülke sorunları yumağına yeni düğümler ekleyecektir. Bu da herkesin başını çok ağrıtacaktır sanırım!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdurrahim Kılıç Arşivi
SON YAZILAR