Gazze’ye atılan bomba, annelerin yüreği
Cihan İPEK
Gazze’ye atılan her bomba, hem Tel Aviv’deki Yahudi bir annenin hem de dünyada vicdan sahibi bir kişinin yüreğine düşüyor!
Dünyada son yarım asırda, terör eylemlerinin savaşların, acının ve siyasetin en çarpıcı kesişme noktalarından biri Ortadoğu olmuştur. Bu yarım asırda Saddam'ın Kürtlere yönelik Enfal hareketi ve Halepçe barbarlığı'ndan sonra Ortadoğu'nun en trajik çatışmaları da 7 Ekim 2023 ve sonrası İsrail ve Gazzede baş göstermiştir.
Şimdi de İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun Gazze kentine yönelik yeni bir askeri harekât planı var. Bu plan hem uluslararası kamuoyunda hem de bizzat İsrail’in içinde ciddi tartışmalara yol açmış durumdadır. Netanyahu, “Hamas anlaşma istemiyor” diyerek, 7 Ekim 2023’te başlayan çatışmaların ardından Gazze’nin tümünü ilhak ederek kontrol altına almayı planlıyor. Ancak Netanyahu'nun bu yeni planı, hem Uluslararası toplumda hem de İsrail toplumunda giderek büyüyen bir kesim tarafından sert tepkilerle karşılanıp sorgulanıyor. Dün (09.08.2023) İsrail'de Tel Aviv başta olmak üzere birçok diğer şehirde on binlerce insan, ellerinde pankartlarla rehinelerin serbest bırakılması için sokaklara çıktı. Tel Aviv'deki on binlerce göstericinin bu yöndeki barış talepleri ve Netanyahu hükümetinin politikalarına yönelik tepkileri, savaşın sadece Gazze’de değil, İsrail’in içinde de bir travmaya dönüştüğünü açıkça göstermektedir.
Avrupa medyasının haberlerine göre, İsrail’in askeri ve siyasi elitleri arasındaki çatlak da giderek derinleşmektedir. İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir’in Netanyahu’ya yönelik uyarısı oldukça çarpıcıdır: “Ne kadar Gazze'nin derinine inersek, rehinelerin hayatı da o kadar tehlikeye girer.” demiş Zamir. Bu açıklama, İsrail'in askeri akıllıyla Netanyahu'nun siyasi hesaplarının çarpıştığı noktayı da açıkça göstermektedir.
Netanyahu'nun bu yeni hamlesi, Hamas’ı zayıflatmak için değil, içerideki belirsiz siyasi geleceğini kurtarmayı hedeflemek için olduğu iddia edilmektedir. Koalisyon ortaklarının ateşkese karşı tutumu ve hükümetin savaş üzerinden varlığını sürdürme çabası, barış ihtimalini her geçen gün daha da zorlaştırmaktadır. Rehineler üzerinden yürütülen müzakere süreçleri ise, savaşın güvenlik ve insani amaçlı değil, siyasi bir araç olarak kullanıldığını açıkça düşündürmektedir.
Bugün Gazze’de, aralarında çocukların da olduğu Hamas'a karşı da olan yüz binlerce insan açlıkla, yıkımla ve ölüm korkusuyla yaşıyor. Ve muhtemelen hala Hamas'ın elinde bulunan o rehineler de, İsrail'in kontrolündeki ağır bombardıman tehdidi altındadırlar.
Savaşın ilk aylarında sadece “Hamas’ı yok etme” söylemiyle başlayan süreç, şimdi beş maddelik yeni bir hedef listesine evrilmiştir. Buna göre Netenyahu şunları istiyor:
1. Hamas’ı tamamen bitirip silahsızlandırmak,
2. Hala Hamas'ın elinde sağ olan rehineleri kurtarmak,
3. Gazze’yi tamamen silahlı güçlerden arındırarak kontrol altına almak,
4. Gazzedeki güvenliği doğrudan ele almak ve
5. Kendi atayacağı bir yönetime zemin hazırlamak.
Ancak tüm bunlar, bölgenin gerçek sosyolojisini dikkate almayan ve askeri çözümlerle siyasal sorunları çözmeye çalışan bir yaklaşımın ürünüdür. Gazze halkı, tıpkı bölgemizdeki diğer halklar gibi, yıllardır hem içeriden hem dışarıdan gelen güç çatışmalarının mağdurudur.
Şimdi İsrail toplumunda yükselen itirazlar da gösteriyor ki, bu savaş gittikçe sadece Filistinlilere değil, İsrail’in demokratik yapısına ve toplumsal barışına da zarar veriyor. Bugün Gazze’de yaşanan trajedi, yalnızca bir askeri çatışma değil, aynı zamanda siyasetin ve uluslararası hukukun da iflasıdır. Katar ve ABD gibi aktörlerin her gün yeni bir ateşkes planı üzerinde çalıştığı konuşuluyor. Ancak bölge halkının kabul, onay ve iradesi olmadan bu planların kalıcı olamayacağı da açıktır.
Kısaca ve sonuç olarak, Ortadoğu halkları olarak, ortak acılarımız var. Kürtler, Nusraniler, Türkmenler, Araplar, Filistinliler, Yahudiler… Hepimiz, dilimiz, kimliğimiz ve inançlarımızla var olmak ve onurlu bir barış içinde güvenle yaşamak istiyoruz. Netanyahu'nun Gazze’ye yönelik bu yeni operasyon planı ise, saydığımız tüm bu dini ve etnik gruplar için yalnızca daha fazla yıkım, daha fazla ölüm ve daha büyük bir güvensizlik üretecektir. Artık uluslararası etkin güçlerce halkların sesine kulak verilmesi, barış taleplerinin siyasi hesaplara kurban edilmemesi gerekiyor. Zira Gazze’de atılan her bomba, hem Tel Aviv’deki bir annenin, hem de dünyadaki bir vicdan sahibinin yüreğine düşüyor.