Oktay GÜVENER

Oktay GÜVENER

Görünmez Hazine: Nadir Toprak Elementleri

Görünmez Hazine: Nadir Toprak Elementleri

Yüzyıllar boyunca altın, gümüş ve pırlanta zenginliğin ölçüsü oldu. Altın hala her ne kadar da yükseliyor olsa da sadece bir yatırım aracı olarak görülebilir. Fakat 21. yüzyılda gerçek güç artık ışıltılı taşlarda değil, cep telefonlarımızın devrelerinde, savaş uçaklarının radarlarında, elektrikli araçların bataryalarında saklı.


Yeni çağın zenginliği, nadir toprak elementleri adı verilen görünmez hazinelerde yatıyor.

Toplamda 17 metalden oluşan bu özel grup, elektronik, enerji, sağlık ve savunma sanayisinin tam merkezinde.


La (Lantan), Ce (Seryum), Nd (Neodim), Dy (Disprosyum) gibi elementler, bugün hayatımızı kuşatan tüm ileri teknoloji sistemlerinin kalbinde yer alıyor.


Bu metaller olmadan ne bir elektrikli otomobil, ne bir akıllı telefon, ne de bir savaş uçağı üretilebilir.

Bu yüzden nadir toprak elementleri artık sadece bir hammadde değil, jeopolitik bir güç unsuru.

Bugün bu alanda tartışmasız lider Çin. 44 milyon tonluk rezerviyle dünya üretiminin yüzde 70’inden fazlasını elinde tutuyor.


ABD ise bu bağımlılığı kırmak için yeni ittifaklar arıyor.


Hatırlayalım: ABD Başkanı Donald Trump’ın 2019’da Grönland’ı “satın alma” girişimi dünya basınında espri konusu olmuştu.


Oysa o çıkışın ardında derin bir strateji vardı: Grönland’ın topraklarında ciddi miktarda nadir toprak elementi rezervi bulunuyor.

Şimdide tüm dünyanın gözü önünde Ukrayna’nın nadir toprak elementlerine zoraki sahip olmak istiyor. Bunun için de her türlü yolu da mubah görerek.


Bunun arkasındaki gerçek ise Trump’ın, aslında “geleceğin enerjisini” satın almak istemesi.

Bugün ABD, Ukrayna ve Avustralya gibi ülkelerle yaptığı anlaşmalarla, bu stratejik metallerin üretim zincirinde Çin’in tekelini kırmaya çalışıyor.


Ancak bu savaş artık sadece madenlerin değil, teknolojinin, enerjinin ve bağımsızlığın savaşı.

Bu küresel yarışta Türkiye’nin de dikkat çekici bir avantajı var: Eskişehir Beylikova’daki 694 milyon tonluk nadir toprak elementi rezervi. Bu rezerv, dünya ölçeğinde en büyük ikinci saha olarak gösteriliyor.


Malatya Hekimhan ve Kuluncak’taki potansiyel kaynaklarla birlikte Türkiye, jeolojik olarak büyük bir zenginliğin üzerinde oturuyor.

Ancak bir gerçeği göz ardı etmemek gerekiyor: Rezerv sahibi olmak yetmez. Bu elementleri çıkarmak, ayrıştırmak ve teknolojiye dönüştürmek çok karmaşık ve pahalı bir süreç.


Türkiye’nin bu noktada atması gereken adımlar açık:

Yerli teknoloji geliştirmek zorundayız. Bu madenleri ham madde olarak ihraç etmek yerine, batarya, mıknatıs, radar sistemleri gibi stratejik ürünlerde kullanacak sanayi altyapısı kurulmalı.

Milli Madencilik Enstitüsü: Maden Teknik ve Arama Enstitüsü ile üniversiteler, savunma sanayi ve özel sektör arasında Ar-Ge merkezli bir iş birliği mekanizması oluşturulmalı.

Yeşil madencilik: Bu süreçlerin çevreye duyarlı, sürdürülebilir şekilde yürütülmesi şart. Aksi durumda hem çevre ve ormanlar zarar görebilir hem de bu alanda ciddi bir sivil direniş gözlemlenebilir.

Türkiye, Çin ve ABD’nin rekabetinde pasif bir tedarikçi değil, artık oyun kurucu olmalı. Çünkü nadir toprak elementleri, 21. yüzyılın petrolü.


Kim bu kaynakları kontrol ederse, dijital çağın direksiyonuna o oturacak.


Türkiye’nin sahip olduğu bu potansiyel, yalnızca ekonomik bir fırsat değil; stratejik bağımsızlığın ve enerji güvenliğinin teminatı.

Bugün bu kaynaklara yatırım yapan ülkeler, yarının dünyasında sadece zengin değil, söz sahibi olacak.


Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat var: Ya başkalarının teknolojisini kullanan bir pazar olacağız, ya da geleceğin teknolojisini üreten ülkelerden biri.

Tercih bizim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Oktay GÜVENER Arşivi
SON YAZILAR