Aydın Alp

Aydın Alp

HARAKİRİ!

HARAKİRİ!

Hangi yazardı, dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kendini değiştir, diyen? Evet, biz bir zamanlar kendimizi değiştiremezken, dünyayı değiştirmek istiyorduk! Bunca yaşımdan sonra kendime biçim vermeyi ondandır halen sürdürüyorum! İnsan önce kendiyle yüzleşebilmeli, kendiyle hesaplaşabilmeli! Zaaflarını yenemeyen insan, daha ‘pişmemiş’ demektir! Kolay bir iş değil insanın kendine biçim verebilmesi; çünkü bu süreç, Rodin’in kayalara biçim vermesinden daha zorludur! Kendini oluşturamayanların; insana, hayata dair kalıcılığı yakalaması da söz konusu değil!

Kitabı bana ulaşan huzursuz bir kardeşim var! Elindeki bisturiyi Aşil’in kılıcı ya da Don Kişot’un mızrağı sanan yazar, şair kardeşim; küstah, hadsiz ve pervasız… Hani sadece başkalarına çatsa pek de kulak vermeyebilirdik ona; fakat şövalyemiz, pardon yazarımız önce yüreğini deşiyor elindeki bisturiyle! Zaten biliyoruz katiller, hırsızlar, uğursuzlar harakiri yapmaz bizde; yazarlar, şairler yapar! Artık görmezlikten gelemiyorsunuz bu gözü karalığı! İster istemez kulak kesiliyor insan bu çığlıklara! Bu kadar canhıraş söylenmesi inandırıcılık kazandırıyor söylenenlere ve bunların bir karşılığı vardır mutlaka hayatta diyorsunuz!

“Huzursuzluğun dört başı mamur bir ‘huzura’ galebe çaldığı, aklın ise nicedir inzivaya çekildiği yurdum insanının…” “…huzursuz metinler yazacağım tuttu. Umarım sizler de en az benim kadar ‘huzursuz’ olursunuz diye”

 “ Hey Baylar! Evet, siz!

Siz ki birer söz simyacısısınız icabında! Her lafı para edensiniz!

Bu kesilmiş dilimden harf harf damlayan yakarımı duyun istiyorum!

Benim de yerime göre esrik ve zehirlidir sözcüklerim!

Ve silme huzursuz!

Ağzı açılmadık küfre teşne!

Büsbütün korkunç da sayılırım icabında!”

Anlaşıldı, yazarımızın niyeti  ‘lafı para edenlerin’,  ‘simyacıların’  huzurunu kaçırmakmış! Bize göre hava hoş! Biz emekçilerin, açlıktan nefesi kokanların, nasılsa kaçırılacak bir huzuru yok!

Cinnet geçiriyor yazarımız! “Pencereyi ardına kadar açıyor, avazı çıktığınca bağırıyor: Müsvedde bir yazarın müsveddeden evi olur! Müsvedde! Müsvedde! Müsvedde!” Acımasız koşullarda kuşatılmış yazarımız, evini bile ‘fare kapanı’ olarak görüyor! “Orhan Pamuk romanlarında bile senin kurduğun anlaşılmaz, uzun cümleler yok, sen istersen hayli hayli alırsın Nobel’i” Eşinin lafıyla kendine çatarken, arada Orhan Pamuk da gidiyor! Çocukluğundan ve bugünlerden mutsuz, gelecekten umutsuz biri; elinde enstrüman olarak bisturi varsa, harakiri yapmaz da ne yapar? Ve yüreğine vurduğu bisturisinden kana bulaşmış sözcükler dökülür: “Çünkü açık bir yara gibi, gün yirmi dört saat, hedefsiz ve renksiz, boşa akıyor ömrümüz! Değilse eğer, ölümlerin manşetlerde olduğu bu kanlı coğrafyada, doya doya tadına vardığımız ne(ler) var söyler misiniz? Kocaman bir hiç!” Acımasız bir gerçekliği suratımıza, Osmanlı tokadı gibi indiriyor!

Ve gayet isabetli bir gözlem: “Şiddetin kol gezdiği bir coğrafyada…” “Kavgaya koşullanmış gençlerimiz…” “Bunlar; ‘ya bizdensin ya da düşman’ anlamına gelecek sert bir dille konuşarak…”

 Ve işte zayıf yanımız ve işte Aşil’in topuğu: “Yahu, biz kardeş değil miydik Adem’den bu yana? Ne oldu da kaşlar çatık, yumruklar ise sıkılmış halde kötü kötü bakıyoruz birbirimize? “Siyaset” aramıza girince mutlak surette bozuşan, kanlı bıçaklı çocuklar gibiyiz. Birlikte ne yapabiliriz, türünden sağaltıcı sorular soramaz mıyız? Neden her şeyin doğrusunu sadece siz biliyorsunuz ki? Doğru bildikleriniz en doğru şeyse; memleket olarak süklüm püklüm bunca dökülmüşlüğümüz neden?”

Ve yazarımızın sağduyusu: “Uçlarda seyreden kavramlar dışında bir dil/yöntem/mantaliteyle hareket etmemiz gerekiyordu. Çünkü gidişat hayra alamet değildi! Şiddeti masum gösterecek bütün elastiki ifadelerden de uzak dur(ul)malıydı!”

Köksüzlük, birikimsizlik ve en çok da korkaklıktır bizi yerle bir eden:

 “Tozlanmaya yüz tutmuş, şuradan buradan aşırdığım(ız) kitaplarım(ız)la; söyleyegeldiklerim(iz)in külliyen yalan olduğuna; yazar yazmaz yazarlığım(ız)ın bir nişanesi olan cümlelerim(iz) şahitlik edecektir bize: Bostan korkuluğu bile değil; basbayağı korkağız, korkakkk!”

Dikkatinizi çekmiştir; uzun dilli yazarımız, kendisi için ne düşünüyorsa başka insanlar için de aynı şey düşünüyordur! Ben neysem başkaları da odur, diyor! Kendine nasıl çattığı belli; dolayısıyla herkese de…

 Ve önerisi: “Ol sebepten, ‘efendisiz’ olmalı insan! Ne de olsa kendi doğrularının putperesti insanlar için gerçek, salt kendisidir!”

Ve çaresizliği: “Ümüğümüzü sıkan bu tu kaka hayat; bizim olmayan ve bize yabancı, avuçlarımızdan bir yılan gibi süzülerek kayan hayat!”

Size, yazarımızın zifiri koşullarında bile ışıyan, ümitvar sözlerini de ekleyeyim: “Hülasa, binlerce selam olsun ‘insan olma’ yolunda deliliğe yakalanmış olanlara!” Böylesi taşlaşmış ortamda yazarlık, şairlik “delilik”tir çünkü. Ve bundan sonra olacaklar için söyledikleri: “Ve artık düşünemeyeceğimiz kadar ümitliyiz; çünkü dibe vurdu her şey. Anlayacağınız; bundan sonrası için korkuya mahal yok, önümüz aydınlık!”

Şair, yazar kardeşimin BİBLO HAYAT deneme kitabını da, ÜRYAN adlı şiir kitabını da sevmiştim. Kalemiyle, pardon BİSTURİ’siyle de bir buldozer gibi yolunu açıyor yazarımız! Yolculuğu daim olsun!

BİSTURİ (HUZURSUZ METİNLER) METİN AYDIN

DENEME- KAOS ÇOCUK PARKI YAYINLARI 2018 ANKARA

AYDIN ALP OCAK 2019

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Aydın Alp Arşivi
SON YAZILAR