Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

HİKAYENİN YÜKÜ -1-

HİKAYENİN YÜKÜ -1-

Dramın Sessiz Gölgesi

Herkesin bir hikâyesi vardır. Ama aslında asıl mesele, o hikâyeyi nasıl taşıdığıdır. Çünkü hikâye, yaşananla değil; yaşanmış olana yüklenen anlamla ağırlaşır. Bu anlam, zamanla bir kişiliğe, bir kimliğe, bir “ben”e dönüşür. Ve işte o andan itibaren, insan artık yalnızca yaşamakla kalmaz; kendi hikâyesinin dramını da sırtında taşımaya başlar.

Dram…

Dram, geçmişin duygusal izlerinin bugünü şekillendirme biçimidir. İnsan, yaşadığını sandığı o anın içinde aslında geçmişin yankılarını dinler; öfkesini, kırgınlığını, onaylanma arzusunu, yetersizlik korkusunu. Bu yankılar o kadar tanıdık, o kadar sahiplenilmiştir ki kişi onları bırakmak yerine, onlarla var olmayı seçer. Çünkü dram, sadece acı değil; bir aidiyet duygusu da sunar. “Bana bunlar yapıldı”, “Ben böyle yaralandım”, “Ben böyle biri oldum” cümleleriyle örülmüş bir duvarın içinde yaşamak, belirsizliğe karşı bir güvenlik duvarı gibi gelir. Oysa o duvar, insanın hem kendisine hem de başkasına ulaşmasını engelleyen görünmez bir sınırdır.

Büyüyen Hikâye

Hikâye büyüdükçe, insan küçülür. Çünkü her yeni deneyim, eski hikâyenin filtresinden geçerek anlam kazanır. Ve bu filtreden geçmiş her anlam, yaşanmakta olanın hakikatini bozar. Bir bakış, bir kelime, bir sessizlik bile dramatik bir anlamla yüklenir. Çünkü zihnin içinde, hikâyeyi yeniden ve yeniden oynayan bir sahne kuruludur. Bu sahnede roller bellidir: kurban, suçlu, kurtarıcı. Ve kişi bu rolleri, neredeyse farkında olmadan yeniden oynar. Oyun tanıdıktır; bu yüzden de rahattır. Ama gerçek değildir.

Hikâye ve Görmek

İnsan, hikâyesine bakmayı öğrenmedikçe, onu biriktirmeye devam eder. Oysa bakmak, sadece hatırlamak değil; gördüğünü yükten arındırarak anlamaktır. Hikâyeyi bir özdeşlikten çıkarıp, geçmişte bırakabilmek… İşte o zaman dram, yerini sade bir tanıklığa bırakır. Ve bu tanıklık, bir özgürleşmeyi beraberinde getirir.

Hikâyenin yükü, anlatma zorunluluğuyla taşınır. Sürekli anlatmak istemek, hâlâ tamamlanmamış bir içsel sürecin göstergesidir. Ama bu anlatma arzusu, çoğu zaman anlaşılma umudunun değil; onaylanma, haklı olma ya da acıyı meşrulaştırma ihtiyacının ürünüdür. Anlatmak bir döngüye dönüşür. Ve bu döngüde, hikâye asla dinlenmez; sadece yeniden kurulur.

Anlatmak ve Susmak

Anlatmanın sustuğu yerde, yük hafifler. Hikâye, geçmişin bir parçası olarak yerini bulur. Dram, sessizliğin gölgesinde çözülür. İşte o zaman, insan anlatmayı değil; yaşamayı öğrenir. Ve yaşam, hikâyenin ötesinde başlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR