HİKAYENİN YÜKÜ -5-
Duyulmayanı Duyabilen Sessizlik
Dinlemek, yalnızca ne söylendiğini anlamak değildir. Asıl dinleme, neden söylemediğini de hissedebilmektir. Bir sessizlik, bazen binlerce kelimenin anlattığından daha açık konuşur. Ama bu sesi duymak için, insanın kendi iç gürültüsünün azalması gerekir. Zihin sürekli yorum yapar, anlamaya çalışır, sonuç ister.
Oysa dinleme, bilmenin değil, bilmemeye razı olmanın halidir. Çünkü anlamaya çalışmak çoğu zaman duymayı engeller. İnsan hiçbir şeye tutunmadığında, her şeyi duymaya başlar. Dinlemek, çoğu zaman duyduklarımızla sınırlanır. Seslerin, kelimelerin, cümlelerin peşinden gideriz. Karşımızdaki ne söyledi, nasıl söyledi, ne demek istedi… Bunlarla oyalanırız. Oysa dinlemek, kelimeleri işitmekten çok daha fazlasıdır. Gerçek dinleme, duyulmayanın da duyulabildiği bir sessizliğe ihtiyaç duyar.
Bilge Dinleyici… Dinlemeye Gönüllü Olmak
Gerçek dinleyici, bir aynadır. Yargılamaz, düzeltmez, öğretmez. Sadece var olur. O aynada kendini gören insan çözülmeye başlar. Kendine yaklaşır, kendi sesini duyar. Birini gerçekten dinlemek, sadece kulakla değil; zihinle, bedenle, varlıkla hazır olmak demektir. Kendini geri çekmek, öne çıkmamak, yorumlamamak… Çünkü dinlerken çoğu zaman zihnimiz kendi cümlelerini kurar; karşıdakini tamamlamadan, kendi anlayışına çeker. Böylece dinlediğimiz kişi değil, içimizdeki yankı olur.
Bilge (kendi olan kendi ile yüzleşen insan) bir dinleyici, boşluk yaratır. Bu boşluk, karşıdakinin içine yerleşebileceği bir alan sunar. Zorlanmadan, savunmaya geçmeden, kendisini şekillendirmek zorunda hissetmeden… Bilge dinleme, karşısındaki kişiyi olduğu gibi kabul eden, değiştirme niyeti taşımayan, yalnızca tanık olan bir varoluş hâlidir.
Duyulmak…
Çünkü her insan, anlaşılmaktan çok duyulmak ister. Söylediğinin ötesinde, sessizliğinde duyulmak… Gözünden akan ama söze dönüşmeyen şeylerde. Bilge bir dinleyici bunu duyar. Kulağı sadece sese değil, kalbin titreşimine açıktır. Kelimelerden çok suskunluklara dikkat kesilir.
Bilgelik, sözden çok sessizlikle ilişkilidir. Dinlemenin bilgeliği de buradan doğar: sessizliğin taşıdığı anlamı duyabilmek, söylenmeyenin alanında kalabilmek. Zorlamadan, sonuç beklemeden, hatta bir sonuca varmaya çalışmadan…
Çünkü dinlemek, sonuç alma değil; birlikte kalma sanatıdır. Karşındakinin yükünü hafifletmek değil, onunla birlikte o yükün yanında durabilmektir. Müdahale etmeden, çözüm sunmadan, sadece tanıklık ederek.
Ve bazen, en derin dönüşüm bu tanıklıktan doğar. Çünkü insan, ancak gerçekten duyulduğunda, kendini duymaya başlar.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.