Av. Güler Koçyiğit

Av. Güler Koçyiğit

Kürt Meselesi: Zamanın, Hafızanın ve Ortak Akıl Arayışının Yüzyıllık Sınavı

Kürt Meselesi: Zamanın, Hafızanın ve Ortak Akıl Arayışının Yüzyıllık Sınavı

Kürt meselesi, bu coğrafyanın tarih atlasında en ağır yüklerden biri olarak duruyor; sadece bir siyasal tartışmanın konusu değil, toplumsal hafızanın en derin katmanlarına işlenmiş bir yara, bir arayış ve bir yüzleşme alanı.

Yüzyıllar boyunca ertelenmiş, kimi zaman bastırılmış, kimi zaman görünür kılınmış; fakat asla yok olmamış bir gerçeklik… Bu nedenle, siyasi iklimin dalgalarına bırakılacak kadar yüzeysel, günübirlik tartışmalarla tüketilecek kadar hafif bir mesele değildir.

Bugün Kürt meselesi; Türkiye’nin siyasal aklında, Suriye’nin parçalanmış zemininde, Rojava’nın kendi özerk deneyiminde, Irak Kürdistanı’nın kurumsal çerçevesinde ve uluslararası güçlerin bölgesel hesaplarında aynı anda karşılık bulan çok boyutlu bir yapıya dönüşmüştür. Böyle bir meselenin, hızla alınacak kararlarla ya da geçici politik iklimlerle çözülmesini beklemek; tarihin, hukukun ve toplumların işleyiş mantığını göz ardı etmektir.

Bu meselenin çözümünün aceleyle değil, olgunlukla geleceğini görmek gerekiyor. Çünkü çözüm dediğimiz şey, bir anda masaya konan formüllerin değil; toplumsal olgunlukla örülmüş, deneyimle beslenmiş ve geniş bir ortak akıl tarafından kabul görmüş bir sürecin sonucudur.

Bir günde alınan kararların değil; toplumların yüz yıllık doğrular üzerine inşa ettiği ortak iradenin ürünüdür.

Bugün hâlâ en temel sorunumuz şu: Karşılıklı anlamanın zeminini nasıl güçlendireceğiz?

Kürt meselesi sadece etnik bir talep değil; demokrasi, hukuk, temsil ve adaletin ortak çatısı altında yeniden inşa edilmesi gereken bir toplumsal sözleşme ihtiyacıdır. Bu nedenle mesele, yalnızca Kürtlerin omuzlarına bırakılacak kadar dar bir alanın değil; bütün bir toplumun vicdan, hafıza ve akıl ortaklığının konusudur.

Bir halkın talebini yok saydığınızda aslında hep beraber kaybediyoruz.

Çünkü Kürt meselesi yalnızca Kürtlerin talebi değil; demokrasi, eşit yurttaşlık, temsil ve hukuk düzeninin niteliğine ilişkin bir sınavdır. Toplumsal sözleşmenin yeniden inşa edilmesi gereken en temel alanlardan biridir.

Hukukun bize öğrettiği çok açık bir gerçek var:

Bir toplum kendi iç barışını sağlamadan hiçbir siyasal düzenleme kalıcı güven sunamaz. Demokrasi ise, görmezden gelinen sorunların eninde sonunda sistemin bütününe zarar verdiğini hatırlatır. Dolayısıyla bu mesele, sadece kimlik tartışması değil; ortak yaşamın çerçevesini yeniden tanımlamaya duyulan ihtiyaçtır.

Sürecin aktörleri değişebilir, siyasal söylemler dönüşebilir, bölgesel dengeler yer değiştirebilir; ancak meselenin kendisi, yani tanınma, adalet ve eşitlik arayışı yerinden kıpırdamaz. Tarihsel hafıza her dönemde aynı hakikati gösterir: Kişiler geçici, mesele kalıcıdır.

Bugün Kürt meselesi, çeşitli siyasal manipülasyonların, uluslararası hesapların ve iç politik çalkantıların ortasında sıklıkla yanlış konumlandırılıyor. Oysa bu mesele bütün gürültülerin ötesinde çok daha derin, çok daha insani ve çok daha hukuki bir yüzleşme gerektiriyor.

Tam da bu nedenle yapılması gereken şey, acele etmek değil olgunlaşmak; yüksek sesle konuşmak değil birbirini anlamak; çatışmak yerine ortaklaşmayı mümkün kılan bir zemini güçlendirmektir. Toplumsal uzlaşma, hızın değil sabrın; baskının değil diyaloğun; sertliğin değil inceliğin ürünüdür.

Bu yüzden meseleye hızla çözüm üretmek değil; doğru çözümü mümkün kılacak zemini kurmak gerekir. Çünkü o zemin oluştuğunda çözüm zaten kendi yolunu açar. Toplumlar, tarihin doğrusunu hissettiklerinde onu geciktirebilirler ama engelleyemezler.

Ve bu süreçte en temel soru şudur:

Devlet aklı ile toplumsal aklı hangi zeminde buluşturabiliriz?

Bu iki alan aynı doğrultuda ilerlemedikçe hiçbir çözüm uzun ömürlü olmayacaktır. Devlet aklı çoğu zaman güvenliği önceleyebilir; toplum aklı ise yaşamı, kimliği ve onuru… Kalıcı çözüm, bu iki damar arasında karşılıklı bir temas kurulabildiğinde mümkün olur.

Belki de çözüm, zamanı bir tehdit gibi görmek, zamandan korkmak değil; zamana güvenmekte saklıdır. Çünkü zaman, bazı meseleleri unutturmaz; aksine onları hangi olgunlukla ele almamız gerektiğini öğretir .

Kürt meselesi tam da böyle bir hakikat:

Konuşuldukça büyüyen değil, doğru konuşuldukça iyileşecek bir toplumsal gerçeklik.

Ve belki de bugün bize düşen en büyük görev, bu meseleyi hem tarihin bilgeliğiyle hem hukukun tarafsızlığıyla hem de insanın en temel duygularıyla yeniden ele alabilmektir.

Sevgiyle …

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Av. Güler Koçyiğit Arşivi
SON YAZILAR