Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Kürtleri inada bindiren operasyon…

Kürtleri inada bindiren operasyon…

Yine aynı hikaye, aynı terane. Eften püften gerekçelerle bir operasyon daha Kürtlere karşı hayata geçirildi, binlerce polisin, askerin bilmem ne gücünün eşliğinde yüzlerce ev, iş yeri, gazete, yayınevi, sivil toplum örgütü binası basıldı. Yüz mü, iki yüz mü, artık Allah ne verdiyse o kadar Kürt siyasetçiyi, sanatçıyı, hukukçuyu, gazeteciyi, yazarı ve daha birçok meslek sahibi insanı gözaltına aldılar. Dersim’deki bir çatışma sırasında hayatını kaybeden dağdaki oğlu Agit’in cenazesini devletin göndericisi olduğu bir kargo şirketinden karton kutu içinde teslim alan sembol anne Diyarbakırlı Halise Aksoy, şafak vaktinde onlarca polis tarafından basılan evinde gözaltına alınanlardan biri oldu. Oysaki muteber annelere, en çok da Diyarbakırlı annelere pek saygılı, pek hürmetkar olduklarıyla bilinirler. Burada bir terslik, bir hinlik var ama, neyse…

*

Koca koca şehirlerin gürültüsünü bastıran siren sesleri, “oh oh oh…” nidaları eşliğinde medyaya servis edilen gözaltıların amacı seçimlere giderken Kürtlerin rahat yüzü görmesini engellemek, huzur içinde seçim meydanlarına çıkmalarının önüne geçmek, her geçen gün artan morallerini bozmak olduğunu dünya alem biliyor. En önemli amacın ise “baldırı çıplak” olarak belledikleri yoksul Kürt halkını kolu kanadı kırılmış bir halde seçimlere sokarak iktidar olma hırsıyla yanıp tutuşan pek sevindirik, üstelik ömrünü dine imana adamış sesi pek güzel alimin, hemen her konuda iş tuttukları yüzü suyuna hürmet oldukları “mübarek” falanca şeyhin oğlunun, yedi göbek devşirme filanca ağanın kızının, Osmanlı’dan, belki de Selçuklu’dan bu yana ahaliyi “kazığa geçirme” yetkisine sahip devletlu filanca beyin torununun, kerameti kendinden menkul falanca paşanın evlatlığının önünü açmak, büyük bir gürültüyle onları meclise göndermek olduğunu bilmeyen yok. Başka da ne gibi bir amacı olabilir ki seçim ağzında başlatılan bu operasyonun. Seçimi baskılama amacında olduğu belli, ancak tarafsız bildiğimiz yargı yoluyla hayata geçirilen bu tantanalı müdahale tutar mı, sanmam. En sıradan demokratik haklarını kullanabilmek için büyük bir heyecanla seçim gününe hazırlanan Kürtleri korkutup dengesini bozabilirler mi, sandığa gitmelerinin önüne geçebilirler mi, hiç sanmam. Bilakis siyasete mesafe koymuş, siyasetçisine kızmış, hayata küsmüş, ipe sapa gelmez işlerden bıkmış Kürdü bile canlandıracaklar, inada bindirecekler, oy kullanma niyeti olmayanı da sandığa taşıyacaklar bu operasyonla…

*

Muktedir her kim ise, ne zaman dara düşse, içeride yada dışarıda köşeye sıkışsa, ilk işi Kürt gazetecileri, aydınları, sanatçıları, siyasetçileri susturmak, mesleklerini yapamaz hale getirmek, dahası hayatı onlara zindan etmek, bu yetmiyor ise zor zamanlar için el altında hazır bekletilen açık, gizli elemanların iftiraları, matbu evrak misali tutulan yaftaları koplaya, kes, yapıştır maharetiyle tutuklatmak, birer rehine haline getirmek oluyor. En başından beri her defasında bu böyle olmuştur. Muktedir yine bildiğinden şaşmadı, operasyon üstüne operasyon düzenliyor, yafta üzerine yafta yapıştırıyor. Yarın, öbür gün, “Bundan sonrası adaletin işi!” diyecek olsa sakın ha şaşmayın. Hepimizin yakından bildiği, daha doğrusu her Kürdün hayatında en az bir defa tecrübe ettiği savcılık süreci, mahkeme seremonisi, bir ömür devam eden duruşmalar, falan da filan, işin yoksa sürgit. Hele “Devlette devamlılık esastır” ilkesini dillendirmeye başladılar mı vay haline adaletin pençesine düşen Kürdün; ne olduğu, kim olduğu, ne iş yaptığı umurunda bile olmaz kimsenin. Dahası söz konusu Kürt ise çoban olsa ne yazar, alim olsa ne yazar; Kürt diklense ne yazar el pençe divan dursa ne yazar. Kürt, Kürttür işte, asla gün yüzü görmeyecek, bir an bile sevinmeyecek, örneğin seçime falan gideceği için mutlu olmayacak, yarına dair hayal kurmasına fırsat verilmeyecek. Devletin ali menfaatleri buna müsaade etmez, edemez. Kürde düşen tek şey, yapılan her muameleye tahammül etmektir, dahası her hakareti sineye çekmektir, bir daha, bir daha, bir daha olsa bile…

*

İçişleri bakanların, “Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır; o da Türklere hizmetçi olmaktır, köle olmaktır!” diyen Mahmut Esat Bozkurt’tan bu yana Kürtler hakkında ne düşündüklerini çok iyi biliyoruz. Mevcut içişleri bakanının ise önüne gelen her Kürdü ‘terörist’ ilan etmenin dışında önemli bir görevi, heyecan duyduğu bir faaliyet alanı olmadığını da iyi biliyoruz. Bu ayrıntıyı geçelim. Bir şafak operasyonuyla gözaltına alınan gazetecilerle daha düne kadar aynı haberleri kovalayan gazetecilere ne demeli. Ajanslara geçtikleri haberi okuyunca insanın midesi kalkıyor adeta. Demeç almak için peşlerinde koştukları siyasetçileri, oyunlarını izlemeseler bile yaptıkları işe saygı duymak zorunda kaldıkları tiyatrocuları, adliye koridorlarında gün boyu sohbet ettikleri avukatları bir anda silivermeleri, onları yekten “terörist” ilan etmeleri akıllara durgunluk veriyor olmalı. Yıllardan beri buna tanık olmama rağmen bu durumlarına bir türlü alışamadım, bu ruh hallerini bir türlü anlayamadım. İnsanın bu kadar basmakalıp olabildiğine, vurdum duymaz yaşabildiğine bir türlü akıl sır erdiremedim. Sorsan hepisi de Kürt gazeteci, bilmem ne gazeteci…

*

Bir de düzen partileri dediğimiz rakip partilerde siyasi faaliyet yürütenler, özellikle de halkın iradesine çöken kayyumların avlusunda sanat yapanlar, belediyelerin kesesinden bol bol fayda görenler var. Bunların düşüncelerini, varsa fikirlerini de çok merak ediyorum, acaba bu bay ve bayanlar ipe sapa gelmez, olur olmaz bir zamanda yapılan bu operasyon hakkında ne düşünüyor diye. Sadece ben merak etmiyorum, eminim ki Kürt kamuoyu da bunu merak ediyordur, özellikle de seçimler dışında her zaman unutulmaya terk edilmiş geniş halk kitleleri merak ediyordur. En çok da “Ben de Kürdüm, ben de falanca şeyhin oğluyum, filanca ağanın kızıyım. Tamam, seyidiz bir de. Aslımız, astarımız Bağdat’a, bilmem hangi Arap diyarına dayansa da Kur’an ekmek çarpsın ki biz de Kürdüz, yemin billah babaannem falanca aşirettendir…” diye ikna etmeye çalıştıkları insanlar da merakla bekliyordur bu konudaki fikirlerini, düşüncelerini. Bir oy kopartabilmek için ocaklarına düştükleri, kapılarında günde kırk takla attıkları bu insanları küçümsemekten vazgeçseler kendileri için daha iyi olur. Benim tanıdığım, bildiğim bu halk, bin yılların zulmüyle baş edebilmiş bu toplum, dahası her türlü tehdidi başından savuşturabilmiş Kürtler onların tahmin ettiğinden daha bir vicdanlıdır, daha bir haysiyet sahibidir, daha bir cesurdur. Sonra söylemedi demeyin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR