Nesrin Erdoğmuş

Nesrin Erdoğmuş

Nasıl bir dünya, insanlık nereye gidiyor?

Nasıl bir dünya, insanlık nereye gidiyor?

Sevgili okuyucularım merhaba.
Bugün sizlere
Ölümler, kıyımlar, ölümcül hastalıklardan bahsetmek istiyorum. Evet, bu konular bizleri üzse de kanımızı dondursa da hayatın gerçekleri olarak hala hayat denen bu döngünün içinde çokça yaşıyoruz.
Oysa diyorum yaşarken kıymetlerini bilmediğimiz en nadide insanların, neden öldüklerinde üzülüyoruz.
Vicdanımızı mı rahatlatıyoruz.
Yoksa her gün biraz daha ölüme mi yaklaşıyoruz.
Fark ediyoruz zaman çok çabuk geçiyor.
Bir çocuğun uzayda dolaşması gibi, bir garip serüven yaşıyoruz.
Tozlu raflardaki fotoğraflar sanki gözümüzün önünden ilk deklanşöre basıldığı andan itibaren birden hafızamıza geliyor.
Ve sabah gazetelerini okuduğumda trafik kazaları ve intiharlar gözüme çarpıyor.
Aslında gözüme çarpmıyor resmen bu gibi haberler gözlerimin içine batıyor. Her gün trafik kazalarında ölümleri hep okuyoruz. Çevremizde hep duyuyoruz. Yine bir kaza yine bir ölüm.
Aslında bir ölümle bitmiyor yüzlerce binlerce ölümler var bu kazalarda. İhmaller, ehliyetsizlikler, hız tutkunlarının saçtıkları kazalar. Otobüs firmalarının kazaları zaten o kadar alışıldı ki ;
Artık duyduğumuz da ya da gazetelerde okuduğumuz da sanki sıradan bir olay gibi okuyoruz.
Hâlbuki ölüme giden bir can, binlerce yüreğin yanması demektir
Ateş düştüğü yeri yakıyor.
Binlerce anne baba evlat acısıyla bir ömrünü keder ve üzüntüyle geçiriyor.
Binlerce çocuk anasız babasız kalıyor.
Yetim ve öksüz büyüme o çocukların hayatını ruhen ve manen karartıyor.
Artık bunlara dur demek gerekmiyor mu?
Trafik kazalarında ki ölümler artık daha fazla cezai durumlar gerektiriyor.
Daha dikkatli, daha bilinçli sürücüler trafikte olmalı.
Bu işler ehliyet almakla maalesef olmuyor.
Başka bir ölüm türü de bu sıralar beni hepten düşündürüyor.
İntiharlar
Cana kıymalar o kadar çok yaygınlaştı ki...
Genç yaşlı demeden insanlar canlarına kıyıyorlar.
Toplumda maneviyat azaldı.
Ekonomik koşullar zorlandıkça insanlarımızın psikolojileri çökmeye başladı.
Evine ekmek götüremeyen bir baba kendini suçlu hissettikçe ölüm düşüncesini beyninde çoğaltmaya başladı.
Okuyamayan genç kendini nasıl bir gelecek beklediğinin kaygısıyla yaşarken ölümü beyninde yer etmeye başladı.
Hele gençlikte o kadar çok rastlanılan bir durum var ki; bu da içler yarası tabi ki..
Sevdiği tarafından terk edilen, yâda sevdiği kızı ve erkeği alamayan gençler intiharı çözüm yolu olarak görüyor.
Yani bir nevi psikolojik çöküş.
Bir nevi hayatın gerçeklerinde ölümü bir kaçış olarak görme.
Veya ölüm denen o ruhani durumu kişi kendine uygun görerek her şeyden bir anda vazgeçme eylemi gösterebiliyor.
Bu veya benzer örneklerimiz o kadar çok var ki.
Geçmiş yıllarda Doğu ve Güneydoğu illerinde kızların ölümlerini gazete ve görsel medya da çok görüyor ve rastlıyorduk.
Hemen hemen hepsi genç bir kitleden oluşan genç kızlardı.
Daha sonra yapılan araştırmalarda bu kızlarımızın sevgilileri veya erkek arkadaşlarıyla beraberliklerini aileleri veya yakın çevrelerinin duyulması sonucunda yaşadıkları ağır baskılardan dolayı yaşantılarında ölümü seçmeleriydi.
Sevgili okuyucularım;
Hala biliyorsunuz ki; Doğu Güneydoğu ve hatta Karadeniz Bölgelerinde aile içinde akrabalık veya beşik kertmeleri çok yaygın bir evlenme türüdür.
Düşünün bilgi çağında yüzyılımızın internet çağında hala istenilmeyen evlilikler o kadar fazla oluyor ki.
Artık toplumumuzdaki anne babalarda kendilerini eğitmeli.
Değiştirmeli.
Evlatlarını kaybetmek istemiyorlarsa böyle çağ dışı adetleri bırakmalı.
Hem de bir gün çok geç olmadan.
Çağımızın en büyük illeti olarak gördüğümüz kanser çeşitleri maalesef insanlarımızı öldürüyor.
Yanlış tedaviler, eksik tedaviler, geç kalınmış tedavi türleri bu hastalığın vücutta çabucak ilerlemesine yol açıyor.
Geçenlerde internette satılan kanser ilaçlarının bir kısmını sahte ilaçlar olarak vurguların olduğunu Emniyet Amirliklerinin düzenledikleri baskınlarla ilgili kişiler yakalanmıştı.
Bu kişilere istenildiği kadar cezalar verilse bile binlerce masum insanın ölümleri için her cezai durum bir cezasızlıktır diye düşünenlerdenim.
Yıllarca hastalıkla mücadele eden insanlar maddi ve manevi tüm birikimlerini ilaçlara bağlıyorlar. Sonra da bu ilaçların sahte oluşu anlaşılıyor. Bence internette satılan tüm ilaçlarda çok dikkatli olunması gerekiyor. Sağlık Bakanlığı bu gibi durumlar için büyük ve caydırıcı önlemler alması gerekiyor.
Büyük ve yaptırım gücü yüksek cezalar ile belki bu internetteki sahte ilaç satışları yok edilebilir.
Sevgili okuyucularım bugünkü yazımızda hep ölümlerden bahsettik.
Birde insanların yalnızlığından söz edelim. Bu da tabi ki insanlarda psikolojik çöküşün bir nedeni.
Yalnızlık.
Sevgisizlik.
Sahipsizlik.
İşsizlik.
Parasızlık.
Gelecek kaygısı vs.
Birde;
Anlaşılamazlık.
Anlaşılamamak.
İnsanlardaki beşeri ilişkilerin zayıf olması.
Ve tabi ki bu gibi durumlardan doğan psikolojik çöküşler.
Hepinizin de yalnızlık çektiğimiz durumlarımız yok mu?
Var tabi ki...
Hem de öyle bir var ki!
Liman olarak sığındığımız dostlarımıza ne kadar büyük sorumluluklar düşüyor.
Daha dün ben sen o değil miydik ağlaşıp kendimizi yalnız hissedenler olarak sevgi yumağımızı kurmaya çalışanlar.
Ama ölüm apayrı bir şey.
Yaşamın kısır döngüsünü reddedip farklı bir ruhani hayati seçmek istemek.
Bir nevi ölümü kurtuluş olarak görmek.
Yanılgı mı yoksa yanılgısının bütünlüğü mü?
Ama ölümü düşünmeden önce yanımızda bizi gerçekten anlayan bir beden istiyoruz.
Bir yürek istiyoruz.
Evet;
Oysa yine güneşin ilk yüzünü gösterdiğinden beri kaçırmak istemediğim gün ışıklarıyla uyanmıştım.
Dudağımda bir şarkı mırıldanıp günün programını kendimce yapmaya çalışıyordum..
Yine anladım ki bugün ve her gün istediğimiz kadar programlarımızı yapalım.
Bir gün hayat da bize kendi programını yapıp finali oynayacaktır.
Ve o günün tarih ve saati asla belli değildir.
Sevgili Okuyucularım;
Kalbim yeni bir güne biraz hüzün,. Biraz coşkuyla girse bile dünya dönüyor.
Bizler yine bu yaşam dediğimiz çarkın içinde kah gülüp, kah ağlıyoruz..
Elden bir şey gelmiyor diye seslerinizi duyar gibi oluyorum.
İnanın elden çok şey gelmese bile sadece bizler şunu yapmaya çalışalım.
Biraz dikkat, özveri ve çokça sevgimizi çevremize gösterelim.
Bir gün çok geç olmadan çevremizdeki özellikle gençlerimizi dinleyip anlamaya çalışalım. Sorunlarına suçlayıcı olarak yaklaşmak değil, çözümcü olarak yaklaşmaya çalışalım.
Bir gün çok geç olmadan....
Sevgilerimle

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nesrin Erdoğmuş Arşivi
SON YAZILAR