Mustafa Nesim Sevinç

Mustafa Nesim Sevinç

Saatleri Ayarlayanlar

Saatleri Ayarlayanlar

Bu yazımı, “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın, Saatleri Ayarlama Enstitüsü” eserinden esinlenerek yazdım.

mustafa-nesim.jpg

Tanpınar’ın o eşsiz ironisi, sadece bir romanı değil; bugünün siyasetçileri için hazırlanmış karikatürlü bir kullanım kılavuzunu andırıyor. Çünkü romandaki o absürt Enstitü, bugün iktidarların zihninde hâlâ bir hayalet gibi dolaşıyor: Toplumu kendi saatine göre ayarlama takıntısı.

Romanda “Saatleri tanzim edeceğiz” diye kurulan o tuhaf kurum, Türkiye’de her yeni iktidarın eğitim sistemini, müfredatı ve gençlerin geleceğini pervasızca “yeniden ayarlamasında” vücut buluyor. Tanpınar’ın “İnsanların kafalarını ayarlamak lazım” sözü havada kalmış; siyasetçiler kafaları ayarlamak yerine toplumun saatine tornavida sokmakla meşgul. Dünyada da tablo çok farklı değil: Orban akademiyi mühendis kafasıyla “ayarlar”, Putin medyayı tornavidayla “kalibre eder”. Hepsi modern çağın Halit Ayarcıları: çok konuşur, az iş yapar, bol gösteri üretir.

Ama bu tiyatronun oyuncuları yalnızca iktidarlar değil; muhalefet de aynı ayar bozukluğunun gönüllü hastası. Tanpınar’ın “Herkes kendi saatiyle yaşar” ironisi bugün siyasetin özetidir:

İktidar kendi saray saatinde, muhalefet kendi Twitter saatinde, halk ise kıyamet saatinde.

Kimsenin hangi zaman diliminde nefes aldığı belli değil. Muhalefet, belediyelerde bile iktidarın bürokratik absürtlüklerini kopyalayarak kendi küçük Enstitü’nü kuruyor.

Ekonomi kısmında ise romanın tüm ironisi ete kemiğe bürünüyor. Türkiye’de enflasyon “revize edilir”, işsizlik “yeniden hesaplanır”, rakamlar “makyajlanır”—adeta modern bir Rakamları Ayarlama Enstitüsü çalışması. Tanpınar’ın “Vakit nakit değildir” cümlesi hayatın dışına düştü; çünkü artık vaktin de nakdin de ayarı kaçmış durumda. Dünyada da sahne aynı: Çin büyüme verilerini “ayarlar”, Arjantin enflasyonu “düzeltir”; herkes kendi rakamsal illüzyon evreninde yaşar.

Bugün Saatleri Ayarlama Enstitüsü yeniden açılsa, emin olun: tweet atölyeleriyle dolu bir “Alternatif Hakikatler Fabrikası” olurdu.

Gösteri tarafı ise romanın birebir güncel uyarlaması. Halit Ayarcı’nın bol bürokrasi yaratıp hiçbir iş yapmaması, bugün “İletişim Başkanlıkları”, “Stratejik Merkezler” ve devasa propaganda kurumlarında hayat buluyor. TÜİK’in pinpon topuyla enflasyonu düşürme denemeleri, Hayri İrdal’ın bile tahayyül sınırlarını aşacak bir yaratıcılık örneği. Tanpınar’ın hicvettiği “Şahsi menfaatler, umumi menfaatlerin teminatıdır” anlayışı artık siyaset biliminin gayriresmî anayasası.

Dünya sahnesindeki Ayarcı klonları da boş durmuyor:

Brexit’i otobüsün üzerine yazdıkları yalanla satanlar…

Meksika’ya ödetilecek hayali duvarı pazarlayan televizyon şovmenleri…

Hepsi modern uygarlığın çakma Halit Ayarcı koleksiyonunun parçası.

Siyaset artık, halkı olmayan sorunlara “yerli ve milli çözümler” üreten bir illüzyonizme dönüşmüş durumda. Devlet ise halka hizmet eden bir yapı olmaktan çıkıp kendi kendine ayar veren, sonra da o ayarı korumak için bir ayar daha isteyen, durmadan ayar kaçıran bir makineye dönüştü.

Gelelim muhalefete—yani Enstitü’nün diğer odasına.

Onların derdi Enstitü’yü kapatmak değil; “Müdür biz olalım, saatleri biz ayarlayalım” rekabeti. Ülke ağır bir ekonomik kriz yaşarken koltuk hesapları, tüzük maratonları, bitmeyen aday kavgaları… Halk yoksulluktan zamanın akışını unuturken muhalefet hâlâ kendi “demokratik fantezi saatini” kurmakla meşgul.

Dr. Ramiz’in psikanaliz oyunlarıyla insanları hasta olduğuna ikna etmesi gibi, bugünün siyaseti de toplumu “dış güçler”, “beka sorunu”, “terör” gibi hayali hastalıklarla korkutuyor. Reçetenin altında ise hep aynı imza:

Biz olmazsak mahvolursunuz.

Tanpınar’ın “Yalan, sözle değil; inanmakla olur” cümlesi bugün daha gerçek. Toplum bariz yalanlara inanıyorsa, bu iktidarın zekâsı değil; toplumun çaresizliğidir. Milyonluk makam araçlarından halka “porsiyon küçültün” diye öğüt verenlerin yüzsüzlüğü, Halit Ayarcı’nın bile saatini çıkarıp duvara fırlatmasına neden olurdu. Muhalefetin bu düzene ancak dekor kadar itiraz etmesi ise romanın en karanlık ironisini tamamlıyor.

Sonuç mu?
Saatleri Ayarlama Enstitüsü bu ülkede hiç kapanmadı.

Sadece tabelası değişti, binası büyüdü, maaşlar şişti, yalanlar rafine hâle geldi.

Biz ise ayarı bozuk bir zamanın içinde, bozuk saatlerin tik-takları arasında ömrümüzü seyrediyoruz.

Ve Tanpınar uzaktan fısıldıyor:

“Asıl mesele, saati değil; zamanı düzeltmek.”

Ama kimsenin zamanı düzeltmeye niyeti yok.

Herkes elinde bir tornavidayla, bizim hayatımıza ayar vermekle meşgul.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Nesim Sevinç Arşivi
SON YAZILAR