Şans mı, odaklanma mı?
Günümüzün en büyük yanılgılarından biri, Başarıyı, hâlâ “şans” ile açıklamaya çalışmamız. Birinin yükselişini gördüğümüzde, “Ne şanslı biri!” deriz ya da bir öğrencinin sınavı kazanmasını “ne şanslı bir çocuk” kısmetliymiş, diye geçiştiririz.
Oysa başarı, şansa bağlanamayacak kadar matematiksel bir gerçektir:
Emek + Odak = Sonuç.
Şans, aslında tembelin bahane cümlesidir. Çünkü şansa inanmak, sorumluluğu üzerimizden atmanın en kolay yoludur. “Olmadı çünkü nasibim değilmiş” dediğimizde, yarım kalan çabalarımızın hesabını vermek zorunda kalmayız.
Ama odaklanmak… İşte o, bahane kaldırmaz.
Odaklanmak, beynin tüm dikkatini tek bir noktaya çevirmesi demek. Araştırmalar gösteriyor ki, tek bir hedefe %100 odaklanan insanlar, şansa güvenenlerden ortalama 7 kat daha fazla başarıya ulaşıyor. Çünkü şans, gelir mi gelmez mi bilinmez; ama odaklanma, her seferinde kapınızı çalar.
Bir kemancının sahnede kusursuz çalması şans değildir; binlerce saatlik çalışmanın eseridir. Bir yazarın romanının çok satması, “denk gelmesi” değil; defalarca yazıp silmesinin sonucudur. Bir öğrencinin ilk elli bine girmesi bir tesadüf değil; çaba, strateji ve disiplinle olur.
Unutmayın, şansa güvenen insanlar bekler; odaklananlar ilerler.
Ve hayatta ilerleyenler, bekleyenleri her zaman geride bırakır.
Kısacası, iş hayatında da, ilişkilerde de, kişisel gelişimde de formül aynı:
Şansa değil, dikkatinize yatırım yapın. Çünkü şans gelir geçer; odak kalıcıdır.
Ve belki de en önemlisi:
Başarınız bir gün “şans” sanılacak kadar olağanüstü olursa, bilin ki gerçekten odaklanmışsınızdır.
Çünkü hayat, şansı bekleyene değil; odaklanıp harekete geçene teslim olur.
Kalın sağlıcakla…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.