Şeyhmus DİKEN

Şeyhmus DİKEN

"Sesigüzel Celal'i" Anarken...

"Sesigüzel Celal'i" Anarken...

Biz çocukken büyüklerimiz rahmetli Celal Güzelses'in bahsi geçtiğinde "sesigüzel Celal" diye yad ederlerdi. Vefatının üzerinden 55 yıl geçmiş.

Esas ismi Mehmet Celalettin olan Celal Güzelses, babası Derviş Halil’ın vefatı ile annesi Latife Hanım tarafından mahalle mektebine verilir. Birinci Dünya savaşı yıllarında Rüştiyenin lağvedilmesi ile öğrenimini tamamlayamaz. Daha okul yıllarındayken 1913'ten 1921'e kadar Dîyarbekir Ulu Camideki müezzinlik görevini devam ettirir. 1931 yılında Karındaş Mahmut’un Diyarbekir şivesini taklit ederek doldurduğu plak halktan oldukça tepki alınca, Celal Güzelses bu plağa olan kendi tepkisini dile getirmek için İstanbul`a plak doldurmaya gider.

 

Celal Güzelses 22 Haziran 1943 tarihinde Diyarbakır halk musiki cemiyetini bir kaç arkadaşı ile birlikte kurar. 1950’de cemiyete yapılan resmi ödenekler ve belediye yardımlarının kesilmesi üzerine cemiyetten ayrılır. 1956 yılında kendisinden ayrılan arkadaşlarının Yıldız Kulübünde toplanmasıyla Celal Güzelses sarsılır. Ulu cami baş müezzinliği için vilayete başvuruda bulunur. Bu görevi 1956 yılından vefatına kadar (2 Şubat 1959) devam eder. Naaşı Ulu Camiinden eller üzerinde çok büyük bir halk katılımı ile kaldırılıp Mardin Kapı Mezarlığına defnedilir.

 

Celal Güzelses`den yaklaşık olarak 46 türkü derlendiği kimi kaynaklarda ifade edilse de 117 eser bıraktığı bilinmektedir. Derlenen bazı türküleri:

Ağlama Yar Ağlama, Bülbülün Kanadı Sarı, Dağlar Dağımdır Benim, Esmerin Ağı Gerek, Mardin Kapı Şen Olur, Nare Esvap Yıkıyor, Vallahi o yardir...

 

 

Hayat insan tekine öğretir ki; babaların çocuklarına bıraktığı en büyük miras ad’dır, ötesi ise koca bir teferruattır. Hayatın kendisi de öyle değil midir? İşte, Celal Güzelses düşünülür, konuşulurken; Dicle’ye ses, Hevsel’e nefes Celal Güzelses konuşulurken, geriye kalan bir ad, bir ekoldür elbette… Sadece çocukları için mi? Değil elbet bir kadim şehir için de öyle...

 

Celal Güzelses’ten sonra değil, Celal Güzelsesin yaşadığı dönemde bile Celal Güzelses musikide bir ekol olmuştur. Bunu yeni binyılın başında musikide bu denli çok sesliliğin yaşandığı ve seçeneklerin alabildiğine çoğaldığı bir dönemde söylemek bugünün Diyarbakır’ı adına onur verici olmalı diye düşünüyorum. Evet, Celal Güzelses bugün de bir ekoldür. Bugün de musikide Diyarbakır adına bir referanstır…

 

Bu nedenle Cemal Süreya’ya mektubunda şehrin büyük şairi Ahmed Arif “Diyarbekir’in abisi öldü” sözünü, Celal Beyin vefatı sonrasında söylemesi boşuna değildir.

 

Kürtçenin adının dahi telaffuz edilmekten korkulduğu yıllarda Diyarbekir’e ziyaretine gelen büyük Kürt sanatçısı Hesen ê Cizrawî ile 1953’te dört koca gün boyunca Abdülkadir Cizrelioğlu’nun köyünde Kürtçe-Türkçe meşk yapan adamdır.

 

Kendisiyle aynı ad ve soyadını taşıyan torununun ifadesiyle; öldüğünde “443 lira borç” bırakmıştır geriye. Ama sakın ha! Bu borcun öyle kasaba, bakkala bırakılmış bir borç olduğunu anlamayasınız. Sanata bırakılmış bir borçtur bu: Columbia Plak şirketine yapılacak bir eser karşılığında imzalanmış bir belgedir 434 lira 43 kuruş. Koskoca bir ekolün adını bırakarak öte yakaya göçmüştür Güzelses…

 

Ölümünden birkaç gün önce ziyaretine giden bir dostuna vasiyeti yine sanat adabıncadır. “Ben, herkesin elbet bir gün gideceği yere gidiyorum. Arkadaşlar Hacı Efdal Efendinin bu eserini besteleyip ardımdan söylesinler”.

 

“Uçtu gönlüm hûş-i pervaz eyledi

 Bülbül meskeninde yuva eyledi

 Ayrılık tellalı nida eyledi

 Göçmeden gönlümün harmanı sen gel

 Bu garip gönlümün mihmanı sen gel”

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus DİKEN Arşivi
SON YAZILAR