Sessizliğin Gücü ve Kalabalıkların Yorgunluğu
Her şey çok hızlı değişiyor. Sokaklar, ekranlar, sosyal medya… Her yerde bir ses, bir çağrı, bir uyarı var. İnsanlar konuşuyor, bağırıyor, yazıyor, gösteriyor ama kimse kimseyi tam olarak duymuyor. Belki de asıl ihtiyaç duyduğumuz şey daha fazla ses değil; biraz sessizlik.
Kalabalıklar içinde yalnız hisseden insanların sayısı hiç bu kadar fazla olmamıştı. Göz göze gelmeden yanından geçtiğimiz yüzler, her gün karşılaştığımız ama temas edemediğimiz hayatlar… Ne gariptir ki, birbirimize bu kadar yakınken, bu kadar uzak olmayı başardık.
Modern hayatın bize dayattığı “hep aktif ol, hep üret, hep göster” baskısı, ruhlarımızı sessizce yoruyor. Kendi iç sesimizi duyamaz hale geldik. Sessizlik artık lüks değil, ihtiyaç. Bir kahve eşliğinde kendinle kalmak, bir ağacın altında birkaç dakikaya sığan huzur, ekran kapalıyken doğan düşünceler…
Toplum olarak yeniden öğrenmemiz gereken şey şu: Sessizlik zayıflık değil. Aksine, doğru kullanıldığında derin bir bilgelik, güçlü bir duruş olabilir. Sustukça düşünüyor, düşündükçe anlıyoruz. Anladıkça da belki bir gün gerçekten konuşmaya başlarız.
Çünkü bazen en güçlü cümleler, hiç kurulmamış olanlardır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.