KÜBRA ÖZSAT

KÜBRA ÖZSAT

Tradwife: Geleneksel Eş Rolünün Modern Versiyonu, Gerçekte Ne Anlatıyor?

Tradwife: Geleneksel Eş Rolünün Modern Versiyonu, Gerçekte Ne Anlatıyor?

Sosyal medyanın özellikle son yıllarda parlatıp romantikleştirdiği “tradwife” akımı, modern hayatın karmaşasına bir alternatif gibi sunulsa da, kadınların psikolojik yüklerini yeniden şekillendiren görünmez bir baskı alanı yaratıyor. Bu akımda kadın; kusursuz bir ev düzeni sağlayan, her zaman sakin ve zarif görünen, eşin ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyan, duygusal olarak tükenmez bir destek kaynağı olarak temsil ediliyor. Dışarıdan bakıldığında “nostaljik bir aile sıcaklığı” gibi sunulan bu imaj, aslında kadını ev içine sabitleyen, cinsiyet rollerini tek bir modele indirgeyen ve kişisel benliği estetik bir performansa dönüştüren bir yapı taşıyor.

Kadınlara atfedilen bu idealize rol; beklentiyi artırırken gerçek yaşamla arasında büyük bir uçuruma neden oluyor. Çünkü bu anlatı, kadınlığın duygusal ve fiziksel emeğini görünmezl bir noktaya taşıyor ve “kusursuzluk” adı altında sürdürülemez bir standart yaratıyor. Geleneksel eş rolünün parlatıldığı içeriklerde kadın, sürekli şükreden, yorulmak bilmeyen ve kendi ihtiyaçlarını önceliklendirmeyen biri olarak sunuluyor. Oysa gerçek hayatta, bu modelin karşılığı çoğu zaman tükenmişlik, değersizlik hissi ve kendine ait bir yaşam alanı kuramama olarak karşımıza çıkıyor. Sosyal medya algoritmaları da bu tabloyu güçlendiriyor: Kusursuz mutfak tezgâhları, ütüsüz hiçbir kıyafetin olmadığı dolaplar, sabah rutininde bile makyajı dağılmayan kadınlar… Bu estetik görüntülerin ardında ise çoğu zaman yoğun bir performans baskısı, tüketim odaklı bir yaşam biçimi ve partnerden bağımsızlaşamayan bir ilişki modeli bulunuyor.

Tradwife trendinin en problemli yanı, kadınların yaşadığı gerçek duygusal emeği görünmez kılmasıdır. Evi düzenleme, ilişkide duygusal yükü taşıma, partnerin duygusunu düzenleme, tüm aile dinamiğini omuzlama… Bunlar “sevgi” adı altında romantize edilse de, aslında ciddi bir emek türüdür. Fakat bu akımda bu emek, “kadının doğası” gibi sunularak normalleştirilir. Bu da kadınlara yönelik toplumsal beklentiyi sabitleyen ve bireysel özgürlük alanını daraltan bir mekanizma oluşturur.

Oysa sağlıklı bir ilişki, bir tarafın fedakârlığının romantikleştirilmesiyle değil, yetişkin iki bireyin sorumlulukları paylaşmasıyla mümkün olur. Kadının kendini gerçekleştirme hakkı, kariyer hedefleri, kişisel sınırları ve ekonomik bağımsızlığı; “geleneksel feminenlik” adı altında törpülenemez. Bir ilişkiyi güçlü kılan şey, taraflardan birinin kendini yok ederek yaşamını partnerine adaması değil, karşılıklı saygı ve eşitliktir.

Klinik Psikolog Kübra Özsat

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
KÜBRA ÖZSAT Arşivi
SON YAZILAR