Şeyhmus DİKEN

Şeyhmus DİKEN

Yaş Almak!

Yaş Almak!

Rutin ve her yılın başında anımsanandır en azından benim için o malum şarkının sözü; tabi kendim için uyarladığım! “Bir yıl daha geçti ömrümden” dediğim.

Hani hep derler ya! Her yaşın kendine göre güzel tarafı vardır diye. Doğrudur, ama eksiktir.  Söz, her yaşı usülünce yaşıyla bihakkın yaşayan / yaşamış olan / yaşayabilenler içindir sanki.

Yaşını yaşayamadan, kimlikteki yaşından yaşlı gösterenin bunca çok olduğu ülkede sözün ne hükmü olur ki! Kağıt üzerinde doğru olsa da!

Yine bir başka şarkının sözünde yerini bulduğu gibi; “yaşımı sormayın yaşamadım ki” dediği gibi.

İlk gençlik yıllarında insan teki hemencecik onsekizli yaşlar gelsin de özgürlüğe kavuşmak modunda olunur. Sonra Diyarbakır’ın kadim mekânı ve bütün dinlerin her biri kendi döneminde evsahibi Ulucamii’nin Hanefiler bölümünün cephe duvarındaki tek parça taş üzerindeki figüre takılır insan hayata...

Başta bir kapı vardır doğarken girersiniz. Çocukluk ve ilk gençlik labirentimsidir, hızla geçer. Ortada bir kasnak vardır. Dünya misali ekseninizde dönedurursunuz. Ev kurma, iş-güç sahibi olma halleridir. Sonra bir başak ya da sümbül figürü gelir. Yaş kemale ermiştir. Huzurdur, sükundur, geçmişin nostaljik halleridir. Bir başka şarkının sözlerine hapsolmuş; “geldi geçti ömrüm yalana benzer “halet-i ruhiyesidir” sanki ömrün akıbeti. Ve sonuç bir diğer kapıdan çıkmaktır.

Diyarbekir’in musiki dünyasından ekolü Celal Güzelses’in literatüre kattığı ve çokça sanatçının dillendirdiği çok namdar bir şarkı var; Yaş destanı’dır adı.

Pek bilindiği haliyle onlu yaşlarla başlar, yetmişli yaşlarla biter. Oysa şarkının sözlerinin aslı doğumla başlar, yüz yaşla biter. 1638’de Osmanlı Padişahı 4. Murad doğu seferine giderken Diyarbekir’de Dijle Nehri kıyısına yakın Qaws köşkünde Hacı Eftal Efendi’den dinlemiştir. İki asır sonra, yine bir başka Diyarbekirli, Alipınarlı Hasan mahlaslı Aşık, Mehmet Emin güncellenmiş sözlerle dillendirmiş destanı.

Geçtiğimiz yüzyılın ilk yarısı kırklı yıllarda bir başka Diyarbekirli Ahmıkê lakaplı Ahmed Yüksekses bestelemiş. Bugünkü hali Celal Güzelses üzerinden kayda girmiş. Tabi taş plak yapılırken plağın ön ve arka yüzü sınırlı ölçüde kayda mümkün olduğundan kısaltılmış.

Çok az yerde yazılı olan yaş destanının sözlerinin tümünü buradan paylaşmak isterim.

“Mevlam bir adama çocuk verince

Bağda bitmiş bir fidana benzer

Büyüyüp de bir yaşına girince

Sanki kokulu güldana benzer

İkisinde serhoş gibi dolaşır

Üç yaşında her nesneye ulaşır

Dört yaşında gördüğüne sataşır

Beş yaşında kaşlar kemane benzer

Altısında kendi söyler düşünü

Yedisinde değiştirir dişini

Sekizinde bahta koyar işini

Dokuzunda taze bostana benzer

On yaşında gonca güldür açılır

Onbirinde ab-ı hayat içilir

Onikide boyu beli seçilir

Onüçünde gözler mestane benzer

Ondördünde güzelliğin bağıdır

Onbeşinde gören aklın dağıdır

Onaltıda yiğitliğin çağıdır

Onyedide sanki ceylana benzer

Onsekizde belli eder arını

Ondokuzda gözetir şikârını

Yirmisinde kendi bulur yarını

Zincirin koparmış aslana benzer

Yirmibeşte bıyıkları burulur

Otuzunda akan sular durulur

Otuzbeşte günahları sorulur

Ataşa atılmış pervana benzer

Kırk yaşında gazel dökülür bağlar

Kırkbeşinde günahlarına ağlar

Ellisinde çocuklarına bel bağlar

Dağ başına çökmüş dumana benzer

Ellibeşte sızı iner dizine

Altmışında duman çöker gözüne

Altmışbeşte hiç bakılmaz yüzüne

Ahireti gözetir süphana benzer

Yetmişinde gördükleri düş olur

Yetmişbeşte artık çöker kış olur

Sekseninde badem gözler yaş olur

Yolunu yitirmiş kervana benzer

Seksenbeşte artık beli bükülür

 

Biter ömrü takati gücü sökülür

Doksanında olan dişler dökülür

Geldi geçti şimdi yalana benzer

Doksanbeşe girip aşınca

Ölüm korkusu gelip yaklaşınca

İnsan kısmı yüz yaşına varınca

Sanki savruk harmana benzer”

Rahmetli Celal Güzelses yetmiş yaşla bağlarken;

“Beni ağlatma ki sen de gülesin.

Gülesin ki hem murada hem maksuda eresin” der ve öyle bitirirdi şarkıyı.

Hayat bütün badirelere rağmen güzel. Şarkının sözlerindeki nağmelerden öte yaşlar deminde ve kıvamında yaşasın.

Geçtiğimiz yılbaşında (2 ocak 2018) öte yakaya göçen üstad John Berger diyor ki;

“Yıpranmışız

bahçedeki kapı kadar ayrılıklardan

ve beyaz hayaletlerinden gidenlerin,

muşambalarla sarmalanmış,

konuşuyoruz hala tutkuyu.

tutkumuz oysa tuz

içine postların bastırıldığı

yapalım diye meşinden

aşkın derisini"

Yaşlarımızı yaşayalım diye

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Şeyhmus DİKEN Arşivi
SON YAZILAR