Muhammed Esen

Muhammed Esen

Zihinsel Hız Treninde Kaybolmak

Zihinsel Hız Treninde Kaybolmak

Günümüzün hızla dijitalleşen dünyasında, birçoğumuzun her an cebinde taşıdığı akıllı telefonlar, sürekli internet bağlantıları, sosyal medya uygulamaları ve bitmek bilmeyen bildirimler hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Her an bir şeylere bakma, bir mesaj yazma ya da bir paylaşımı beğenme dürtüsü, artık zihinsel alışkanlıklarımızın bir parçası. Ancak, bu dijital bağlılık bizleri nereye götürüyor? Gerçekten bağlantıda olmak mı istiyoruz, yoksa sadece "bağlantıda kalıyor" muyuz?

Dijital dünyada geçirilen zaman, hızla arttıkça, bunun zihinsel sağlığımız üzerindeki etkilerini görmek de kaçınılmaz hale geliyor. "Hız treninde" sürekli olarak bir yere doğru ilerlediğimiz duygusunu yaşıyoruz. Her bildirim, her yeni mesaj bir sonraki durağa yaklaşma hissi veriyor. Ancak bu hız treninin sonunda nereye varacağımızı, gerçekten kimse bilmiyor. Birkaç yıl önce, cep telefonları sadece konuşma amacıyla kullanılırken, şimdi hayatın her anında varlar. Bir tweet atmak, bir video izlemek, bir mesaj göndermek... Bunlar adeta bir alışkanlık haline geldi.

Peki, sürekli bağlantıda olmak bize ne kazandırıyor? Bağlantıda olmak, aslında çoğu zaman yalnızlığı da beraberinde getiriyor. Sosyal medya üzerinden paylaşılan "mükemmel" hayatların izini sürerken, kendi hayatımızın ne kadar eksik olduğuna dair hislerimiz güçleniyor. Birinin paylaştığı tatil fotoğraflarına bakarken, biz neden bu kadar sıkıcı bir yaşam sürüyoruz diye düşünmeye başlıyoruz. Ancak gerçekte, paylaşılan her şey yüzeysel. Kimse sosyal medya hesabında yalnızca kötü anlarını paylaşmaz. Kimse her zaman depresif bir şekilde poz vermez. Bu dijital dünyada, bağlantıda olmanın, yalnızca izleyici olmaktan, bir içerik üretici olmaya dönüşmesi gerektiğini unutuyoruz.

Dijitalleşmenin bir diğer tehlikesi ise sürekli dikkat dağılması. Telefonunuz çaldığında, ekranınızda beliren bir bildirimle birden fazla görevinizi erteliyorsunuz. E-posta geldiğinde, bir anda başka bir dünyaya geçiyorsunuz. Bu sürekli dikkat dağılması, zihnimizi bir yerden başka bir yere atlamaya zorlar ve odaklanmayı gittikçe zorlaştırır. Birçok kişi, bu hızlı bilgi akışına kapılmaktan ve sosyal medya tarafından yönlendirilmekten kaçmak istese de, bir o kadar da bu akıma kapılmak zorunda hissediyor. Bu bir seçim değil, bir zorunluluk halini alıyor.

Aslında dijital dünyanın sunduğu her şeyin bir bedeli var. Zihinsel hız treninde her an "bir şeyleri kaçırma" korkusu içinde yol alıyoruz. Fakat bu hızın içinde kaybolan bir şey var: Gerçeklik. Dijital bağlantı bizi daha çok birbirimize yakınlaştırmak yerine, bazen bizleri kendi iç dünyamızdan uzaklaştırabiliyor. Bütün bu hız, bir noktada kendimize ve çevremize karşı duyduğumuz bağları zayıflatabilir.

Belki de dijital bağımlılığımızı yeniden gözden geçirmeliyiz. Bağlantıda olmak, her zaman her an bir şeye bağlanmak anlamına gelmiyor. Gerçek bağlantılar, bazen ekranlardan uzak, sessizce kendimize vakit ayırarak yeniden kurulur. Dijital dünyaya takılı kalmadan, kendi iç dünyamıza dönmeli ve gerçekten "bağlantıda" kalmamız gereken yerleri, zamanı yeniden belirlemeliyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muhammed Esen Arşivi
SON YAZILAR