Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

‘ARTIK MUTLU OLMAK İSTİYORUM!’

‘ARTIK MUTLU OLMAK İSTİYORUM!’

Bir İnsan Nasıl Mutlu Olur?

Bir arkadaşım ile sohbet ediyorduk. Sohbetin sonunda ona, “Haydi bir başlık at, ne yazalım?” dedim. Hiç düşünmeden, “Artık mutlu olmak istiyorum.” dedi.

Bu cümle bana bir kez daha şunu fark ettirdi: Mutluluğu talep etmek, aslında mutsuzluğun görünür hâle gelmesidir. Peki, neden hemen herkes “mutlu olmak” ister? Acaba mutsuzluk, görünmez bir kayıt gibi hayatın her alanına yayılmış, insanın ruhunu kaplayan bir hâl midir?

Mutluluğa Yer Bırakmayan İnsan

Bugün baktığımızda cevabı oldukça açık. Mutluluk, kendine yer bulmakta zorlanıyor. Herkes, hangi yaşta, hangi rolde, hangi düzeyde olursa olsun, bir şekilde mutsuzluğun izini taşıyor.

Ama belki de asıl mesele şudur: Nasıl mutlu olunur? Mutluluğu nerede kaybettik?

Kaybettiğimizi fark ettiğimiz an, belki de bulmaya başlamışızdır. Çünkü mutluluk, dışarıdan gelecek bir armağan değil; içeride hep var olan bir kaynaktır. İnsan, mutluluğa yer bırakmayan bir oyun içindedir.

Mutluluk Fark Etmekle Başlar

Mutluluk, bulunduğun yeri, bulunduğun konumu ve içinde bulunduğun duygu akışını fark etmekle başlar. Fark ediş, insanı aniden farklı bir enerji seviyesine taşır. Mutsuz olduğunu fark ettiğin anda bile dönüşüm başlamıştır. Çünkü fark ediş, bir kapı aralamaktır. O kapıdan geçtiğinde mutsuzluğun rengi değişir, yerini yeni bir titreşime bırakır.

Mutluluk bir kez fark edildi mi, kendini çoğaltır. Onu gören insan, artık aynı noktada kalamaz.

Mutsuzluğun Çözünürlüğü

Yaşadığın her anı fark et; çünkü mutluluk tam da oradadır. Fark etmediğin her an ise mutsuzluğun kaynağına dönüşür.

Mutluluğun nasıl geliştiği ya da nasıl yaşandığı çok önemli değildir. Bir yürüyüşte, küçük bir alışverişte, köyde bir sohbette, bir yazı yazarken ya da sadece bir olaya tanıklık ederken bile mutluluğa rastlayabilirsin. Tek şart, fark etmektir.

Zihnin dırdırının dışına çıktığımızda şunu görürüz: Mutluluk zaten bir özdür. Onu fark ettiğin an onunla buluşursun. Bunun dışındaki mutluluklar ise geçicidir; sadece bir boşluğu kapatır.

Trafikte kızgın olduğun bir anda ya da kendini mutlu hissetmediğin, gerildiğin bir atmosferin tam ortasında bile bu dönüşüm gerçekleşebilir. Bir an farkındalığını açtığında, bakışın değişir; biraz önce sıkışıklık olarak gördüğün şey, bir akışa dönüşür. Huzur, hiçbir çaba göstermeden kendiliğinden ortaya çıkar.

Aynı şey bir iş toplantısında, evde yaşanan bir tartışmada, alışveriş sırasında, hatta sırada beklerken bile olabilir. Gerilimin tam ortasında, fark ettiğin anda mutsuzluk çözülür ve yerini farklı bir akışa bırakır.

Hayatın Gerçeği mi, Senin Gerçeğin mi?

Bir şeyi fark etmek sadece huzuru değil, aynı zamanda hayattan tat almayı da mümkün kılar. Çünkü fark etmeden yaşadığımızda hayat bize eksik ve tatsız görünür.

Bunlar esas ifade eden paylaşımlar değil mi? Bir de diyebilirsiniz ki, “Hayatın gerçeği var.

Ama o hayatın gerçeği sensin. Çünkü hayat gerçekliğini sen yarattın, sen katkı sundun ve sen büyüttün.

Yediği lokmada tat almayan, bindiği arabada keyif bulmayan, bir ormanda derin bir nefesle soluklanmayan, bir villada neşeli hâle gelmeyen veya bulunduğu herhangi bir yerde yaşadığı anın neşesini çıkarmayan bir insanın dünyadan tat alma ihtimali var mı?

Ne ilişkiden, ne yaşamdan, ne de hayattan… Asla tat almaz. Aldığı tatlar ise sadece tatlandırıcıdır. Bu yapaylığın içinde insan devinip durur, ama hiçbir zaman gerçek tatla buluşmaz.

Bütünlüklü doğru şudur: Tat almak için hayatı değiştirmen gerekmez; sadece fark etmen yeter.

Tercihler ve Atmosfer

Mutsuzluğun nedeni çoğu zaman şudur: Kendimizi içinde bulunduğumuz atmosfere kayıtsızca bırakmak.

Oysa seçim her zaman elimizdedir. Bizi mutsuz eden bir ortamın içine girdiğimizde aslında bir tercih yapıyoruz. Ve tercihi değiştirdiğimiz anda mutsuzluk, mutluluğa dönüşebilir.

Kendi yaşamımızı dönüştürmek de mümkündür, dünya yaşamını dönüştürmek de. Çünkü insan, sadece görebildiği kadar dönüşebilir. Görmeden, tanımadan, fark etmeden nasıl dönüşebiliriz ki?

Zihin, Birikimler ve Anda Olmak

Çoğu zaman yaşadığımız şeyleri zihnimizdeki eski birikimlerle görür, dinler, yorumlarız. İşte dönüşümün önündeki en büyük engel de budur. Çünkü o birikimler bizi anda olandan uzaklaştırır.

Ama bir de tersini deneyelim: Geçmişin kayıtlarıyla değil, o anın çıplak netliğiyle görmeye, duymaya, hissetmeye çalışalım. Çünkü anda olan neyse, gerçek olan da odur.

Sohbet Tadında Bir Son Söz

Tüm bunlar uzun teoriler değil, bir sohbetin açtığı pencereler aslında. Çünkü mutluluk, ulaşılması gereken uzak bir hedef değildir. O, zaten var olan bir kaynağı fark etmektir.

Mutluluk aramakla bulunmaz; çünkü o hep oradadır. Önemli olan, görebilmektir.

Ve belki de “Artık mutlu olmak istiyorum.” cümlesi, aslında bir istek değil, bir fark edişin başlangıcıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR