Bel altı siyaset acizliktir
ABD’nin 42’nci başkanı Bill Clinton, Beyaz Saray stajyeri Monica Lewinsky ile yaşadığı on sekiz aylık seks skandalını kabul ettiğinde, olayın ortaya çıkmasının üzerinden bir yıl geçmişti.
Bill Clinton’ın, ABD başkanlık süresi bittiğinde, başkanlığa yeniden aday olmadı ve kendi partisinden aday olan yardımcısı da başkan seçilemedi.
Dünya siyaset tarihine sexgate olarak geçen Clinton-Lewinsky olayının benzerini, 2010 yılında Türkiye’de de yaşamıştık.
Mayıs 2010 yılında, CHP Genel Başkanı Merhum Deniz Baykal’a ait olduğu iddia edilen bir seks kaseti internette yayımlanmış, bunun üzerine Merhum Baykal, bunun siyasi komplo olduğunu ifade ile genel seçime bir yıl kala(!) partisinin genel başkanlığından istifa etmişti.
Belden aşağı siyaset, güçlü kanıtlara sahip olduğunda fırtınalar yaratır ve bu fırtınalar da önüne çıkan her şeyi tahrip eder.
Clinton olayı sonrasında Demokratlar sekiz yıl daha iktidara gelememiştir. Merhum Baykal olayının, kendi partisine hangi oranda zarar verdiğini(!) okuyucularımızın takdirine bırakarak, yakın tarihimizde yaratılmak istenen başka bir bel altı siyasete değinmek istiyorum.
Yaklaşık bir ay önce, kendi ülkesindeki Apostolik Kilisesi'ne özel anayasal statü tanımış ve kilisesinin dünya Ermeni toplumu üzerinde önemli bir etkisi olan Ermenistan’da bir rahip, Başbakan Nikol Paşinyan’ın sünnetli olduğunu ifade ile Başbakan’ın Hıristiyan olmayıp, Yahudi olabileceğini ifade etmişti. Bu ifadeye karşın Başbakan da "Sünnetli olup olmadığımı ispatlamaya hazırım" diyerek, karşı suçlamada bulunarak "Patrik bekârlık yeminini bozdu mu, çocuğu var mı?" deyip, Ermeni Apostolik Kilisesi Patriği II. Karekin’in zina yaptığını ima etmiştir.
Bel altı siyaset, genel de siyasi acizlik söz konusu olduğunda ortaya çıkar!
2026 yılı bahar aylarındaki parlamento seçimlerine bir yıldan az bir zaman kalan Ermenistan’da da böyle olmuştur. Pekâlâ, buraya nasıl gelindi?
Ermenistan iktidarına yakın Civic. am medya grubunda yer alan bir belgede; Ermeni kilise temsilcilerinin yanı sıra bir kısım Rus-Ermeni iş insanları, eski cumhurbaşkanları Robert Koçaryan ve Serj Sarkisyan ile Karabağ Ermenilerinin, Ermenistan’ın bağımsızlık günü olan 21 Eylül’de, darbe ile seçilmiş hükümeti devirmeyi planladıkları ifade ediliyordu.
Bu plan ortaya çıkıp, bir kısım iş insanı, bir kısım din adamı ve vatandaş darbeye hazırlık suçlaması ile tutuklanınca, kilise yetkilileri bel altı siyasete başvurup, Başbakanın sünnetli ve aslında Hıristiyan olmadığını ifade ile kendisini karalamak istemişlerdir.
Kilise, iş adamları ve Karabağ Ermenilerinin davranışının temelinde, Ermenistan’ın Karabağ çatışmasında Azerbaycan’ın üstünlüğünü kabul etmesinin etken olduğu düşünülse de, asıl nedenin, Ermenistan’ın Rusya’nın hamiliğinden kopup, AB ve ABD’nin olduğu batı bloğuna yönelmesi olduğu değerlendirilmektedir. Ermenistan’daki bu senaryonun bir benzerinin daha önce Ukrayna’da da yaşanmış olması, bu değerlendirmeyi güçlendirmektedir!
Ermenistan coğrafi olarak; Türkiye, İran, Azerbaycan ve Gürcistan arasına sıkışmış, denize kıyısı olmayan, yaklaşık üç milyon nüfuslu ve 1991 yılında SSCB’den bağımsızlığını kazanmış, kişi başı yıllık geliri yaklaşık dokuz bin dolar olan fakir bir ülkedir.
Bundan dolayıdır ki Ermenistan, şimdiye kadar mecbur olduğu İran ve Rusya rotasından çıkarak, dünya ticaret yollarının güzergâhı olup, halkın refah seviyesini yükseltmek için, yıllardır husumetlisi olduğu Türkiye ve Azerbaycan ile barışarak, dünyaya açılmak istemektedir.
Buna engel olmak isteyen İran, Azerbaycan-Türkiye arasında ulaşımı direkt olarak sağlayacak Zengezur koridoru dile geldiği ilk zamanlarda, yüksek sesle buna karşı olduğunu dile getirse de, İsrail ve ABD’den yediği darbe ile sesini kısmıştır. Bu koridora ve dolayısı ile Ermenistan’ın kendi güdümünden çıkmasına karşı olan Rusya ise Rus Kilisesi’nin Ermenistan Kilisesi üzerindeki etkisi ile Ermeni din adamlarını, Ermeni asıllı Rus iş adamlarını, ve Rusya yanlısı siyasetçileri kullanarak darbe yapma yolunu seçmiştir.
Bu da tutmayınca Ermeni Kilisesi, Ermenistan Başbakanı’nı bel altı siyasetle karalamak istemiş ve fakat aynı muameleye de muhatap olmuştur.
Türkiye siyasetinde kılıçların çekildiği bu günlerin geride kaldığı ve seçim sürecine girileceği günlerde, bel altı siyaset senaryolarının olup olamayacağını hep birlikte göreceğiz.
Ama günümüzde ve yakın komşumuzda geliştiği için, ders alınması amacı ile paylaştığımız Ermenistan örneğinde de görüldüğü üzere, küresel güçlerin, menfaatlerinin olduğu ülkelerde, kendilerine yakın yöneticileri iktidara getirmek için, her yolu denedikleri gibi, yapay zekânın da kullanıldığı çağımızda, gerektiğinde kullanmak üzere, siyasetçiler hakkında bir kısım kaset ve videoları da hazır tuttukları değerlendirilmektedir.
Burada aklımıza gelebilecek bir soru: 2010 yılında merhum Deniz Baykal bir kaset olayı ile siyaset dışı kalmamış olsaydı, 2011 genel seçimlerinde siyasi tablo Ak Parti 327, CHP 135, MHP 53, Bağımsızlar 35 milletvekili şeklinde olur muydu?
Allah siyasetimizi, siyasetçilerimizi ve siyaset yapmayı düşünenleri bel altı siyasetinden korusun dileklerimizle birlikte, kendilerinin de bu tür siyasete malzeme olacak aciz davranışlardan uzak olmaları gerektiğini, komşudaki gelişmelerden hareketle, seçime aylar kala hatırlatalım dedik!
Demedi demeyin!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.