Nesrin Erdoğmuş

Nesrin Erdoğmuş

Çalışan kadınlarımız

Çalışan kadınlarımız

Bilirsiniz çalışan kadınlar her zaman için çocuklarını kime emanet edeceklerini bilemezler.

Annesi kayinvalidesi veya yakın bir akrabası olup da, çocuklarını emanet eden anneler bu konu da çok da şanslıdırlar.

Bu konuda benim pek fazla şansım olmadı.

Kayinvalidem başka bir ilde, annem de yaşlılığını ileri sürerek çocuklarıma bakamayacaklarını uygun bir dille bana anlatmışlardı.

Haklılılardı da.

Ne kayinvalidem evini eşini çocuklarını bırakıp benim yanıma gelebilirdi.

Ne de annem orta yaşın üstünde bir kadın olarak her gün bana git gel yapabilirdi.

Mecburen bende çocuğuma bakmak için başımın çaresine bakacaktım.

Bebeğim olduktan sonra;

Doğum izinleri,

Yıllık izinler hatta alabildiğim kadar rapor da alıp işime başlayacaktım.

Fakat bebeğime hala uygun bir bakıcı bulamamıştım.

O yıllarda Diyarbakır'da her aile kızlarını asla başka bir eve çalışmak için göndermezlerdi.

Eğer maddi yönden paraya ihtiyaçları var ise on iki ya da on üç yaşlarındaki kızlarını bir başka aileye ya çocuk bakıcılığı için, ya da temizlik için gönderirlerdi.

Biz çalışan kadınlar da güya çocuğumuzu emanet edeceğimiz çocuk bakıcıları hem temizlerdik, hem de bu çocuk bakıcılarına çocuklarımızı emanet eder işimize giderdik.

Bir gözümüz tabi ki bu çocuk bakıcıların hep üstünde olurdu.

Temizlik olarak daima giysilerini bizler alır temizliklerini de kontrol ederdik.

Hatta çoğu kızımızın saçlarında sirke ya da bit olduğundan eczaneden bit ilaçlarını bile alır saçlarını temizlemelerini tembihlerdik.

Bende doğum yapmışım bütün izinlerimi kullanmışım. Hummalı bir şekilde bebeğime bakmak için çocuk bakıcısı aramaktaydım.

Bir gün sevdiğim bir arkadaşım telefon açıp:

"-Nesrin sana bir bakıcı buldum dedi."

Çok sevinmiştim.

 

"-Bu kızcağaz Madenin (Elazığ'in ilçesi) bir köyünde kalıyor. Ablası benim abimin çocuklarına bakıyor, abimler bu kızdan çok memnunlar." dedi.

Kızkardeşini de köyden getirmişler onu da güvenilir bir aileye verebilirsiniz diye kızın babası anneme söylemiş.

"-Yani bizim sorumluluğumuz altında olacak. Ben de senin bakıcı aradığını bildiğim için, tabii ki de güvendiğim için sana söylüyorum. Sende bakıcı arayınca aklıma geldi sana bu kızı getirebilirim." demiş.

"-Gecede sende kalsın. Ayda bir evlerine giderler ailelerini görüp gelirler demiş."

Gece de bu kızın bende kalması benim için bir nimetti.

Hemen arkadaşıma:

"-Kızı biz mi gelip alalım yoksa siz mi getirirsiniz?" dedim.

"-Nesrin bir saate kadar siz gelin alın kızı size götürün." dedi.

Bendeki sevinç nasıl bir yükseklerde.

Bir seviniyorum bir seviniyorum.

Bebeğim küçük, çalışıyorum, işim ağır .

Ve bu kızcağazda üstelik gece de yanımda kalacaktı.

Bulunmaz bir nimet, yani benim için.

Bu gibi durumlarda ilk sevincimi paylaşmak için annemi arardım.

Annemi aradım;

"-Anne bakıcı buldum." diye sevinçli haberi verdim.

Kızımızı daire çıkışı gidip alacağız dedim.

Kızımızı daire çıkışı gidip eşimle beraber aldık..

Yeni evine, yani bizim evimize getirdik.

Bu bakıcı kızımız esmer, gözleri kahverengi. Yüzünden belli ki cin gibi bir kız.

Daha on iki ya da on üç yaşlarında.

Ama bakımsızlıktan fazla vücudu gelişememiş.

Ama çocuğuma bakabilecek kadar akıllı bir kıza benziyor.

Türkçesi çok kötü.

Ama bunlar benim için çok önemli değil tabiki.

Benim için önemli olan akıllı bir kız olup bebeğime iyi bakmasıydı.

Bu kızımızı evimize getirdik.

İlk gece kızımızı banyoya soktum.

Önceden bit ilacı almıştım.

Güzelce kendim saçlarını yıkadım.

Lifledim.

Hatta topuklarını bile iyice pozant taşıyla taşladım.

Bu kız da artık benim bir parçam olacaktı.

Oda bu evin kızı olacak, benim evladım olacaktı.

Güzel ve temizce ben bu kıza baktıkça, oda ben işte olduğum her dakikada, saatte çocuğuma güzelce bakacaktı.

Düşüncem hep buydu.

Akşam sofraya otururken yemeğimizi doldurdum beraber mutfakdaki soframıza oturduk. Kızımız yemeğini yiyor ama bir türlü ete de karışmıyordu.

Etini de yesene dedim.

Bana Kürtçe bu nedir ( ev çiye) dedi.

İşte o zaman dünyam durdu.

"-Bu kız o fakirlikte etimi bilmiyor" diye içimden geçirmiştim.

Olsun herşeyi tadacaktı bu evde ben ona kızım gibi baktıkça, oda mutlu olup büyüyecek, çocuğuma kardeşi gibi bakacaktı diye.

Benim yüreğimdeki düşüncelerim hep buydu..

Kızımıza evi gezdirdim odasını yatağını herşeyinin yerini gösterdim.

Yarın ben işe giderken sabah çocuğuma neler yedireceğini bir bir anlattım

Herşeyi bir güzel dinledi.

O gece uyuduk .

Sabah bir uyandım bakıcı kızımız evde yok.

Aman Allah'ım.

Evin her köşesini arıyorum kızımız yok.

Bir banyoya gitmemle ne göreyim.

Kızımız verdiğim tüm temiz giysileri soymuş eski kiyafetlerini poşetden çıkarıp giymiş ve nereye gittiğini bile bize demeden kapıyı çekip gitmiş.

Kara kara düşünmeye vasladım.

Ben şimdi ne yapacağım?

Bu kız bana emanet!

Kime ne diyeceğim?

Arkadaşımın annesine ne cevap vereceğim?

Diye şaşırıp kalmıştım!

Bu kız nereye gider? Kimseyi tanımaz etmez. Yol bilmez yordam bilmez.

Neden gitti?

Nereye gitti?

Nasıl gitti?

Ben bunları düşünürken, o panikle arkadaşıma telefon açtım.

Telefonu açan arkadaşıma kızın evden kaçtığını söylemek zorunda kaldım.

Çok da mahçup olmuştum.

Aman yaman bu kız nereye gidebilir düşünüp dururken, arkadaşım abisi gile telefon açıp durumu belirtmiş.

Arkadaşımın abisi de:

"-Merak etmeyin kız burda, bu sabah bize geldi." demiş.

Hâlâ aklım almaz Diyarbakır'ı tanımayan bu kızcağaz arkadaşımın abisi ile benim evime gelişi arabayla ve akşam karanlığında olmuştu. İki ev arasında da

bayağı bir mesafe vardı.

Nasıl sabah sabah gidip evi bulmuştu.

Yıllar geçse bile hala düşündüğümde bu sorunun cevabını bulmuş degilim.

Zeki kız.

Demek yolları beynine kazımış ki.

Evi sabah nasıl bulabilmiş.

Böyle zeki kızlar.

İşte bu dağ köylerinde yaşayanlar, ellerinden tutulunca çok güzel bir yerlere gelebileceklerine inanıyorum.

Okuyabilir

İyi mesleklere gelebilirlerdi.

Yeter ki ellerinden tutan olup, onları okula gonderselerdi.

Bu kızlar hem zekiler hemde çok iyi bir gözlemcilerdir...

Sevgili Dostlarım;

Bu anımızın sonunu merak ediyorsunuz değil mi ?

Kızımız artık bana gelmedi.

Beni anlatırken şöyle demiş.

"-Bu kadın beni çok yıkadı. Saçlarımı çok yıkadı."

Hatta topuklarını da göstermiş,

"-Ayaklarıma taş sürdü demiş"

İşte böyle...

Bu yaşanılanlardan sonra

bendeki hüsran da ayrıydı.

Bu fakir dağ köylerindeki kızımızın eti bile tanımayışı.

Ayrıca zekiliği.

Elinden tutulursa okula giderse çok başarılı olabileceği belki beni düşündürüyor olsa bile, kendi derdime yanmaya başlamıştım.

Ben şimdi daireye giderken, çocuğumu kime bırakacaktım.

Yine hummalı bir şekilde bakıcı arayışı ve yine annemi arayıp bu olan biteni ağlayarak anlatmam.

Çalışan kadınların en büyük sorunları.

Çocuklarını kime emanet edecekleridir.

Kıssadan hisse.

Sevgilerimle

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nesrin Erdoğmuş Arşivi
SON YAZILAR