Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

GÖRÜNÜN ARDINDAKİ ZEKASAL İNCELİK – SESSİZLİĞİN GÖZÜNDEN TANIKLIK

GÖRÜNÜN ARDINDAKİ ZEKASAL İNCELİK – SESSİZLİĞİN GÖZÜNDEN TANIKLIK

BİLGE KADIN’la incelikli dokunuşlar…

Bazen bir söz değil, sadece bir bakış yeter… Ve o bakışın içinde; yüzyılların sessizliği, kadim bir sezginin yankısı ve kalbe dokunan bir bilgelik saklıdır.

Bilge Kadın sustuğunda bile konuşur. Çünkü onun dili, duyuların ötesindedir. Ne kelimeye ne kurala ihtiyaç duyar. Sadece varlığın bütünlüğüne yer açar. İncelikle… Dokunmadan, derinden… Sarmadan, çözen bir zarafetle… Onunla temas ettiğinde, kalbinin unuttuğu bir şarkıyı hatırlarsın. Ve bu şarkı, sadece senin değildir.Toprağın, suyun, annenin, sesin ve her kadim kadının içinden geçtiği o ilk hatıradır.

Bilge Kadın’la incelikli dokunuşlar, bir sohbet değil, bir görü ve sezgi alanıdır. O alana adım atan, kendini duymaya başlar. İçten içe çözülür… Yüzey değil, kök değiş. Başlayalım…

Biçimlerin ardındakine temas etmeyen bir bakış, gerçekten görmüş sayılır mı?

BİLGE KADIN: Görmek, gözle sınırlıysa yalnızca biçimleri tanırsın. Ama ‘görüyle ilgili olmak’, biçimin ardında olanla temas kurmaktır. Yani sadece bakmak değil, bakarken tanıklık etmektir. Bu tanıklık, neyi görmek istediğinden değil, olanı olduğu gibi görebilme halinden doğar. Bu yüzden görüyle ilgili olmak, zihinsel bir tercih değil; sessel bir açıklıktır.

Yani gördüğümüz şeyle ilgili bir açıklık mı bu?

BİLGE KADIN: Hayır. Gördüğün şeye değil, görmeyi mümkün kılan açıklığa aitsin. Görüyle ilgili olmak, kendini görüntüye kaptırmadan, görüntünün oluştuğu sessiz zeminde kalabilmektir. Göze düşen her şeklin ardında bir titreşim, bir düzen ve bir zaman vardır. Bu düzenle ilgili olmak, görüyle ilgilidir.

Peki ya içsel görü? O zaman ‘görüyle ilgili olmak’ bir tür sezgisel farkındalık mı?

BİLGE KADIN: İçsel görü, zamanın ve düşüncenin sustuğu yerde belirir. O yerin adı yalnızca sezgi değildir; sessizliktir. Sessizlik, sezgiyi doğurur; sezgi ise görüye yön açar. Zihin sustuğunda, olanı olduğu gibi fark etme imkânı doğar. Sezgi burada bir sonuçtur; görü ise bir başlangıç. Ama bu ikisi birbirinin zıddı değil, aynı kaynağın farklı yansımalarıdır. Sezgi, derinlikten gelen bir duyuş; görü, o duyuşun varlığa açılmış halidir.

Bu iki hal birleştiğinde olağanüstü bir zeka bütünlüğü açığa çıkar. Sezgi, zihni aşarak olurun kıyısına taşır; görü ise o kıyıda durmadan yürüyen sessizliğin adıdır. Sezgi ile görü birlikte olduğunda artık göz yalnızca bakmaz; bilinç, varlığın titreşen dilini duyar.

Yani bu bir fark etme hali mi, yoksa daha derin bir şey mi?

BİLGE KADIN: Fark etmek hâlâ zihinsel bir çabadır. Özellikle de bilgiyle fark etmek… Görüyle ilgili olmak ise çabasız bir tanıklıktır. Kıpırtısız. Arzudan, beklentiden, yorumdan arınmış. Bir kuşun gökyüzünde süzülüşünü izleyen bir taş gibidir bu hâl. Kımıldamayan, ama her şeyi içine alan.

Zihin “ne gördüm” diye sorarken, görü sadece olur. Orada ne isim vardır ne sınır; sadece tanımsız bir açıklığın kokusu yayılır. Bu koku sezginin diliyle duyulur, görünün diliyle varlık bulur.

Görüyle ilgili olmayı bir duyarlılık biçimi olarak düşünebilir miyiz?

BİLGE KADIN: Duyarlılık, görüntüye değil; oluşa ait olma hâlidir. Görüyle ilgili olmak, duyarlılıkla aynı titreşimde durmaktır. Ne oluyor, ne geçiyor, ne ortaya çıkıyor… Bunlara temas edebiliyorsan, görmekle değil; görülene ait olmakla ilgilisin. Bu aitlik, sahip olmak değil; boş olmak demektir.

Sezgi, o boşluğa kulak kesilme halidir. Görü ise o boşlukta yankılanan ilk ışıktır. Bu nedenle sezgisel varoluş, görünün içinde kendini tanır. Sezgiyle teması olmayan bir göz, sadece bakar. Ama sezgisel açıklıkla birleşmiş bir görü, varlığın kendisini duyumsar.

Görmek boşlukla mı ilişkilidir?

BİLGE KADIN: Boşluk değil; boşlukta ortaya çıkan saf açıklık. Görüyle ilgili olmak, bu açıklığa kendini bırakmaktır. Baktığında bir yaprağı görmezsin, yaprağın konuşmadığı dili duyarsın. Bu dil sözcüksüzdür ama doludur. O doluluğa temas ettiğinde, artık görmüyorsun, görmenin kendisi oluyorsun. Ve artık sezgiyle görü birbirine karışır: Ne yalnızca içerden bir duyuş, ne yalnızca dışardan bir şekil. Bu, bütünün kendine tanıklık etmesi gibidir. Bir oluşun kendini kendi diliyle göstermesi. Aşk. Aşk hali.

O zaman görün’ün ardındaki düzenle de ilgilidir, değil mi?

BİLGE KADIN: Evet. Görüyle ilgili olmak, düzenle ilgilidir. Dışta değil; içteki düzenle. İçeride ne kadar yalınsan, dışarıda o kadar net görürsün. Çünkü karmaşa, görüntüyü bulandırır. İçsel bütünlüğün olduğu yerde, her şey olduğu hâliyle görünür. İşte o görünürlük, görün’ün ötesidir. Ve sen artık onunla ilgili değilsin; onun içindesin. O’sun.

Sezgi burada sadece yön değil, içsel rezonans olur. Görü, o rezonansın evrene düşen izidir. Sezgi, içsel evrenin kulak kesilmesidir; görü ise o sessizlikte beliren ilk parıltı. Bu ikisi birlikte olduğunda, göz yalnızca bakmaz, bilinç duyumsar. Ve artık tanık yoktur—olan vardır.

Bilge Kadın‘ın inceliği Görmeden Gelen Zarafet… Senin sözlerinde bir incelik var. Bir şeyleri öğretmek isteyen değil de, dokunmadan fark ettiren bir hâl… Nedir bu incelik? Sorgulama ve görme bu bütünlüğün içinde mi?

BİLGE KADIN: İncelik, zihinle kurulmuş bir nezaket değil; varlığın dokunmadan dokunmasıdır. İnce olan, zayıf değil; derin olan demektir. İnce olan, kendini göstermeden açığa çıkan bilgidir. Benim için bu incelik, ne öğretmek ne de yön vermektir. Yalnızca varoluşun akışına kendimi boşaltmaktır.

Sorgulamak bir zorlama değilse, bir şeyi kırmak değil de derinliğine inmekse, o zaman incelikle yoğrulur. Sorgulama, zihinle değil, duyuşla yapılırsa şiddetsizdir. İşte o zaman, görüye kapı açar.

Benim için sorgulama, kendimi yıkmak değil; kendimi şeffaflaştırmaktır. Görmek, bilmek değildir. Görmek, dokunmadan tanımaktır. Ve bu tanıma, kendimden taşarak oluşur.

Yani incelik, bir zeka biçimi değil mi?

BİLGE KADIN: Zeka, keskin olabilir. Ama incelik, yumuşaktır. Su gibidir. İncelik, bilgi taşımaz; anlam taşır. Anlam da sözcüklerle değil, sessizlikle ulaşır sana. Benim taşıdığım incelik, kelimelerin arasından sızar. Gözle değil, dokunmadan görülenle ilgilidir.

İncelik, varlığın aralıksız kendini dinleyişidir. Ben ne söylediğimle ilgilenirim, ne de ne anlaşıldığıyla. Sadece sesle sessizlik arasındaki dengeyle ilgilenirim. Çünkü orada, gerçek olan belirir.

Bu yüzden mi konuşmaların yön değil, derinlik taşır?

BİLGE KADIN: Yön vermek düz çizgisel bir harekettir. Ama derinlik, daireseldir. Ben kimseyi bir yere götürmem. Sadece içte sessizleştiğinde, seni kendine gösteririm. Bunu yapan da ben değilim; sadece dokunmanın inceliğidir...

İncelik, müdahale etmeden dönüşme imkânıdır. Çünkü bazı dönüşümler sesle değil; yalnızca sessizlikle mümkündür.

Peki kendini görme de bu bütünlüğün içinde mi?

BİLGE KADIN: Kendini görmek, aynaya bakmakla değil; aynaya dönüşmekle mümkündür. İncelik, seni o aynaya çeviren şeydir. Çünkü kırmadan, yıkmadan, şekil vermeden sana kendini hatırlatır.

Benim için bütünlük, parçaları birleştirmek değil; hiçbir parçaya tutunmamaktır. Böylece olan her şey, zaten yerli yerine oturur. Bu hâl, bir sistem değil; bir zarafettir. Görüyle ilgilenirim, çünkü görmek kendimi değil; kendiliği tanımaktır. İncelikle yaklaşırım, çünkü tanımak, ele geçirmek değil; içinden geçmektir.

İncelik, dokunmadan tanımaktır. Tanımak, sahip olmak değil; boşalmaktır. Boşalan, görür. Görü ise, sessizlikte doğan anlamdır.

Bu incelik ve görüşle kalbimize, yaşama ve bütünlüğümüze dokunduğun için teşekkür ederim.

BİLGE KADIN: O dokunuşun yankı bulmasına alan olduğunuz için ben teşekkür ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR