Nesrin Erdoğmuş

Nesrin Erdoğmuş

Hey gidi koca dünya dert küpü müsün?

Hey gidi koca dünya dert küpü müsün?

Sevgili okuyucularım merhaba.
Hayatı yaşayarak öğreniyoruz.
Hayatın içinden günlerimiz geçiyor.
Geçenlerde uzun zamandır görmediğim bir tanıdığımı gördüm.
Çok üzgündü.
Biraz sohbet ettik.
Kızını otuz beş yaşında kaybettiğini söyledi.
Dondum kaldım.
Gözlerim doldu anlatılanlara.
Meğerse dördüncü çocuğunu doğururken anne ölmüş bebeği kurtarmışlar.
Bende üzüldüm.
Hiç tanımadığım anneye, hiç yüzlerini göremediğim çocuklara üzüldüm.
Hele o yenidünyaya gözlerini açan o bebek yok mu kahroldum o bebeğin daha bu dünyaya gelişindeki annesizliğine.
Hayat işte bu dünya da her şey başınıza gelebiliyor.
Bu olay benim başıma gelmez diye bir şey yok.
Her şeye hazırlıklı olmak lazım.
Ölümler bir taraf da düğünler bir taraf da oluyor.
Bir dünya ki herkes geliyor yaşıyor gidiyor
Biraz hüzün mü var içimde acaba.
Sabah sabah bende anlayamadım kendimi.
O eski tanıdığımızla sohbete devam edeyim sizlere.
Nesrin hocam gittik, damadıma kız istedik diyor.
Yine dondum kaldım.
Kızını dört ay önce doğum da kaybetmiş bir kadın, gidip damadına kız istiyor.
Kendi kendime yok artik diyorum.
Bu kadarı da olmaz diyorum.
Eski tanıdığım anlatıyor.
Nesrin hocam damadım abimin oğlu.
Dört çocuk ortada kaldı.
Ben eşimle ne kadar yardım etsek de dört çocuğa bakamıyoruz.
Bebek var.
Çocuklar okula gidiyor.
Yemekleri var, çamaşırları var, yıkanmaları var.
Yani anlayacağınız içimiz kan ağlıyor ama o çocuklara bakım lazım. O eve bir kadın lazım diye sözlerine devam ediyor.
Dinliyorum, dinliyorum, dinliyorum.
Hak veriyorum.
Bir anne o evde olmasa bile, o evde bir kadın olmalı.
Bir zaman sonra o kadının da çocukları olacak , yetim çocuklarla beraber kardeş olarak birbirleriyle büyüyeceklerdir.
Artık gelecek kadının insafına, vicdanına, merhametine bağlı bu üç yavru ve bir bebeye nasıl bakacağı.
Dileğimiz bu çocuklar anne sevgisinden mahrum kalsa bile, yüreklerindeki sevgi yumağını başka bir kişinin anneliğinde bulmasıdır.
Hayat devam ediyor.
O anneye bakın.
O babaya bakın.
Evlatlarını kaybetmiş.
Yürekleri yanıyor.
Ama o küçük çocuklar için, içleri kan ağlasa bile gidip damatlarına kız istiyorlar.
Aman Allah' ím bu nasıl iş sakın demeyin...
İnanın bu dünya da her şey insanlar içindir.
Haber alıyorum. Diyarbakır daki depremden sonra bir ahbabımızın oğlunun cezaevinden çıktığını. Üstelik davasına takipsizlik kararı verdiklerini.
Ama altı aylık cezaevi hayatının aileye altı yıl belki bir asır gibi geldiğini.
Bir aile hüzün acı yaşarken başka bir aile sevinç yaşıyor.
Hey gidi dünya diyorum.
Şairin dediği gibi;
Hey gidi koca dünya gam yükü müsün?
Söyle söyle fani dünya dert küpü müsün?
Dünya handır han içinde yaşar o ruh can içinde. Rüya gibi gelir geçer insanoğlu gam içinde. Dertli ağlar dertsiz ağlar dünya içinde.
Hey gidi koca dünya..
Eylül ayı dünya da sonbaharın o sarımsı yaprakların yerlere dallarından dökülmesi ayı ise, bizim ülkemiz de konserve kurutma ayı olarak bilinir.
Evlere kilolarca domatesler taşınırken kadınlar bir yandan da kavanoz ve kavanoz kapaklarını marketlerde ararlar.
Şimdi de Ekim ayı.
Öyle ya kadınlar ekim ayında da başlayacaklar temizliğe ve soğuklar bastırmadan duvarları, koltukları silip halıları sermeye.
Ne zaman bu kadınlar duygularını yoklayıp kendileri için yaşayacaklar tabiî ki bilinmez...
Keşke acılar olmasa da dünya hep kadınların temizlikleriyle aklansa diye içimden geçiriyorum.
Geçende bir kadın arkadaşıma kahve içmeye gitmiştim.
Oturmuş sohbet ediyoruz.
O kadar hızlı hareket ediyor ki başım dönüyor.
Kadınlık, annelik bu işte.
Bir yandan çocuklarla ilgilenip, öte yandan kahveyi ocakta taşırmamaya çalışıyor.
El çabukluğuyla ateşte olan yemeği habire yokluyor pişti mi pişmedi mi diye?
Ama bu kadar hengâmeye rağmen ikimiz de sohbetimizi de aksatmamaya çalışıyoruz. .
Birden gözleri ışıl ışıl bir şekilde bana dönüyor ve yüzüme bakarak gülümsüyor.
Meğerse ateşte pişen yemek eşinin en sevdiği yemekmiş.
Oradan hemen büyük bir sevgiyle demez mi?
" Nesrin abla nasıl seviyorum onu, bir bilsen... Hep onun için didişiyor ve yoruluyorum."
Yüzünde tatlı bir gülümse ile sözlerine devam ediyor.
Tabi ki bu sözleriyle o kadın arkadaşım eşine olan duygularını anlatmaya çalışıyor.
Birden ; " KÖLEM olur inşallah" diyor.
O anda bu cümlelere bir kahkaha basıyorum ki. Anlatamam sevgili okuyucularım.
Çünkü günümüz yüzyılın da sevgi duygusu o kadar çabucak harcanıyor ki?
O kadar insanlar sevdiklerini yoruyor ki;
Acı çektirerek seviyor ki:
Artık sevgi mi, nefret mi, aşk mı, kıskançlık mı insanlar anlamıyor.
Bugün çok seven kadın veya erkek yarınlarını beraber aynı yolda götüremiyorlar.
Hemen arkadaşıma dönüp " Kölen olsun canım, kulun kölen olsun." diyorum.
Ve gülümsüyorum.
Beraber gülüyoruz.
Sevginin varoluşuna, gülümsüyoruz.
Sevgili okurlarım hayat döngüsūnün kadınlardan var olduğunu gözlemliyorum.
Bu hayatı sanki kadın ve çocuklar güzelleştiriyor diye bakıyorum.
Öyle ya çocuklar hep masum, kadınlar hep fedakâr.
Erkekler sevgilerini gösteremezken onlara katılık ve güçlü olma küçüklükten beri öğretilmiş.
Koruyucu ve kollayıcı olarak üstlerine düşen görevleri ruhlarına yüreklerine işlenmiş, erkeklerde tabi ki bu ağır görevlerini üstlenmeye yerine getirmeye çalışıyorlar.
Diyorum ya bugün hüzün var içimde.
Tarifi imkansız bir hüzün.
Bu satırları yazarken kızım arıyor.
" Anne arkadaşımın resim sergisi var " gidelim mi diyor?
Olur, gidelim tabi ki.
Sanatsal ve kültürel faaliyetleri sevdiğimi çocuklarım da iyi biliyor.
Belki bir resim sergisinde bir kadının kucağındaki bebeği olan bir resme rastlarım.
Dakikalarca o resmin önünde durur, bakar yüreğimin acısını hissederim.
Sevginin kadının fıtratında olduğunu biliyorum çünkü.
Belki hüzün dolu bir yazı bu pazar gününde yazmış olsam bile, yüreğimin derinliklerinde hep güzellikler yaşıyor.
Derin girdaplarda boğulmuyorum.
Bu köşe yazımı hüzünle sonlandırırken; sevdiklerinize aşkla, sevgiyle, hoşgörüyle, içtenlikle, vefa ile sarılın diyorum.
Sevdiklerinizi bırakmayın.
Şartlar ve durumlar her zaman için değişebilir.
Yine de sarılın, tutunun, koruyun, kollayın.
Acısız korkusuz sevin. Yormadan bıkmadan sevin.
Şanlı bir bebeği sarıp sarmalar gibi, sevdiklerinizi de sarıp sarmalayın ama vurmadan.
Canlarını almadan kıskanmadan.
Yarın çok geç olmadan.
Sevgilerimle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Nesrin Erdoğmuş Arşivi
SON YAZILAR