“Hızla Tükenen Sessizlik”
Modern yaşamın en pahalı lükslerinden biri oldu sessizlik. Kalabalıkların ortasında, yüksek sesli bildirimlerin, trafik gürültüsünün, ekranların parıltısının arasında bir anlık durgunluk bile bulmak zorlaştı. Şehirler susmuyor, insanlar durmuyor, hayat bir yarış pistine dönmüş gibi.
Fakat insan ruhu sessizliğe ihtiyaç duyar. Gürültünün egemenliğinde kaybolan o iç ses, aslında hayatın pusulasıdır. Düşünebilmek, hissedebilmek, anlamlandırabilmek için bazen sadece durmak ve susmak gerekir. Ancak ne yazık ki artık sessizlik, “boşluk” olarak algılanıyor. Hemen bir şey açılıyor: Bir video, bir müzik, bir sohbet penceresi… Kendi düşüncelerimizle kalmaktan korkar olduk.
Çocuklar bile sessizlikle tanışamadan büyüyor. Okullarda, evlerde, sosyal medyada hep bir uyarıcı var. Oysa çocuklar sessizlikte hayal kurar, büyür, sorgular. Sessizlik yaratıcılığı besler. Ama onlara bunu öğreten kalmadı, çünkü biz yetişkinler de unuttuk.
Toplumsal olarak da sessizliğe tahammül edemez hâle geldik. Her şeyin, herkesin bir “cevabı” var. Susmak zayıflık sayılıyor. Oysa bazen susmak, anlamaya çalışmanın, düşünmenin, saygının göstergesidir. Sessizlik sadece huzur değil, aynı zamanda derinliktir.
Kimi zaman bir kütüphanede, kimi zaman sabahın erken saatlerinde ya da doğayla baş başa kalınan bir anda fark ederiz bunu. Sessizliğin sesini… İşte o anlar, ruhun nefes aldığı anlardır. Ve belki de bugün, insanlığın en çok ihtiyaç duyduğu şey budur: Sakinlik, derinlik ve sessizlik.
Peki siz, en son ne zaman hiçbir şey yapmadan sessizce oturdunuz?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.