Av. Güler Koçyiğit

Av. Güler Koçyiğit

‘Olmaz’ demeyin olur mu olur…

‘Olmaz’ demeyin olur mu olur…

 

Tebrik telefonları, mesajlar, güzel dilekler, övgüler, öneriler… İnsana “Aaa hep yazmalıyım o zaman” dedirten çok hoş duygular yaşadığım bir haftanın ardından ; “Duymanın, hissetmenin güzelliğinin yanı sıra, aynı zamanda sorumluluğumun da arttığının farkındalığıyla yine, yeni, yeniden merhaba ”…

“Ne yazayım” kaygısı yok . Siyasetin ağır bastığı, yaşamsal faaliyetlerin ise yine siyaset arasına sıkıştırıldığı bu şehirde yazılması gereken şey çok… Ne de olsa adı büyük, kendisi kadim ve kadir ama aynı zamanda mağdur ve mazlum şehirdir Diyarbekir .

Mağdur ve mazlumdur, çünkü içinde yaşayanları kadir kıymet bilmez, yaşamayanlar ise tanımaz etmez. Benim sitemim ise daha çok kadir kıymet bilmeyenleredir. Amacım dedektiflik ya da avukatlık yapmak da değil. Sadece bu özel şehirde yaşayan biri olarak şehirle “empati ” kurabilmektir. Zaten sorunların sebebi de empati kuramamak değil midir ?..

Benim bütün derdim gerek bu şehirde yaşayan gerekse bu şehri yöneten herkes tarafından ihmal edildiğini düşünmemdir. Dile getireceğim şeylerde çoğunlukla bu minval üzerine olacaktır.

Efendim herkesin malumudur Diyarbekir’de yapılan ama bir türlü açılmayan öğretmen evi gerçeği var. Sebebini bilen vardır belki ama bilmeyenler çoğunlukta. Türkiye’de artık öğretmen evi yapılmasına son verildiği bir dönemde ilin birkaç milletvekilinin bizzat dönemin bakanına çıkarak şehrin çok acil ihtiyacı olduğuna dair ricacı olmaları üzerine,  bakanın inisiyatif kullanarak onay verdiği bir proje olduğun, yine o vekillerden birinden, 2014 Eylül ayında hem de açıldı açılacak, az bir işi kaldı dendiği günlerde öğrenmiştim. Bu yazıyı yazmadan iki gün önce de öğretmen evine gittim. Ne durumda olduğuyla ilgili belki bilgi alabilirdim. Kapıyı uzun süre çalıp “Kimse yok herhâlde! ”diye tam geri dönüyordum ki biri geldi. “ Yetkili biri var mı ? ” diye sorduğumda; açılmayan, sadece geçici kabulü yapılan öğretmen evinin hem müdürünün, hem de iki tane müdür yardımcısının olduğunu öğrendim. “Onlar nerede ? ” dememe gerek kalmadan, alışılagelen şeyi söyledi : “ Milli Eğitim’e gittiler ! ” .

Ben de “ Niye hala açılmadı” diye Ona sordum : “ 2016 yılının sonlarına doğru anca açılır, daha giydirmesi bitmemiş, işi çok, içerisi bomboş hiçbir malzeme yok. Seçimden önce ihalesi yapıldı ama yine iptal edildi” vs. diye durumla ilgili birçok şey söyledi. O arada personel olduğunu öğrendiğim bir kişi daha geldi. Personelle konuşurken, baharla yeşerip yazla sararan zemin katın penceresine kadar uzamış otlara ve o otların boyunda olan son derece bayağı malzemenin kullanıldığı bahçe aydınlatma direklerine ilişti gözlerim. İçim sızladı çünkü manzara gerçekten içler acısıydı. Zaten öğretmen evinin içinin de kötü ve son derece demode bir inşaat teknolojisiyle yapıldığını kendisi de mimar olan Vekil Hanım’la eylül ayında gezerken bizzat yerinde görmüş ve eleştirilerini duymuştum.

Teşekkür edip uğradığım hayal kırıklığı ve bu işler hep mi yoksa bu şehirde mi böyle diye düşünürken aklıma ne geldi biliyor musunuz ?.. İster misiniz yıllarca süren inşaatı yüzünden bu süreçte eskiyip, açılacağı zaman geldiğinde yeniden restore etme ihtiyacı ortaya çıksın… ‘Olmaz’ demeyin. Olur mu olur… çok örneği var..

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Av. Güler Koçyiğit Arşivi
SON YAZILAR