Sayın Öcalan’a Mektup – GÖRMEDEN ÖZGÜR OLUNMAZ
Bireyin Özgürlüğünden Toplumun Özgürlüğüne Doğru Farkındalığın İçinden Gelen Yön
Giriş
Özgürlük, sadece söylenen değil, yaşanan bir hâldir. Görmeden özgür olunmaz. Bu paylaşım, bireyin içsel dünyasına cesaretle bakmaya ve oradan topluma uzanan gerçek dönüşümü fark etmeye dönüktür. Çünkü gerçek devrim, önce kendini görebilmektir.
Merhaba,
Bu yazıyı size bir fikir bildirimi olarak değil; yaşam hakikatinin, sizin sözlerinizle yankı bulması üzerine yazıyorum. İmralı’dan yansıyan “birey özgürleşmeden toplum özgürleşemez” vurgusu yalnızca politik bir öngörü değil; aynı zamanda insanlığın en derin yarasına temas ediyor: Görmeden özgür olunamaz.
Uzun süredir bireyin içsel durumu, köleliğin görünmeyen biçimleri ve özgürlük yanılsamaları üzerine sorgulamalar içindeyim. Çünkü insan kendinden özgürleşmeden, özgürlüğün ne anlamını duyabilir ne de derinliğini taşıyabilir.
İçsel Kölelik Görülmeden Gerçek Özgürlük Mümkün Değildir
İçsel kölelik, dışsal zincirlerden daha güçlüdür. Dış dünya değişebilir, sistemler devrilebilir; fakat insan kendi içindeki korkulara, ezberlere, bastırılmış duygulara ve psikolojik blokajlara bakmadıkça, özgürlük yalnızca bir illüzyon olarak kalır.
İçsel köleliğini yaşayan ama görmeyen birey, özgürlük üzerine ne kadar konuşursa konuşsun, onun sözleri boşlukta asılı kalır. Gerçek özgürlük, bireyin kendine temas etmesiyle başlar.
Demokrasi Bir İçsel Görme Zeminine Dönüşebilir Mi?
Bugüne dek demokrasi, çoğunluk iradesi, katılım ve halk temsili gibi tanımlarla ele alındı. Ancak artık sormalıyız: Demokrasi, bireyin kendine dokunabildiği, kendini sorgulayabildiği bir içsel zemin olabilir mi?
Çünkü ancak kendini görebilen birey, sağlıklı bir toplumu var edebilir. Demokrasi; sorgulama, farkındalık ve önyargıdan arınma kapasitesiyle derinleşirse gerçek anlamına kavuşur. Aksi hâlde, dışsal yapılar kendi içindeki çürümeyi tekrar eder.
Bu nedenle yeni bir demokrasi farkındalığına ihtiyaç var: İçsel farkındalığı, duygusal kriz durumunu görmeyi ve sezgisel olmayı esas alan bir yapılanma. Biraz daha derinlik kazandırırsak…
Demokrasi: İçsel Dönüşümün Zemini
Demokrasi, çoğu zaman bir oy pusulasına, çoğunluğun kararına ya da yöneticilerin seçimine indirgenir. Oysa asıl derinliği, bireyin kendi içindeki çöplüğü görüp buna kulak verebilmesindedir. Gerçek bir demokrasi, bireyin kendi içsel çöplüğünü görebilme cesaretinde başlar. Bu, tüm kurum ve toplumun kendini görmesini getirir. Bastırdığı duygular, inkâr ettiği korkular, üzerine örttüğü yalanlar ve tanımaktan kaçtığı benliği… İşte bu içsel alan, kendini görmenin demokratik bir alanı olarak yeniden tanımlanabilir. Çünkü en köklü dönüşüm, bireyin kendiyle yüzleşmesiyle mümkündür.
Bu bağlamda demokrasi, sadece bir yönetim biçimi değil; bir aynadır. Bu aynada kişi, sadece dışarıyı değil, kendi suretini de görmeye başlar. İçinde saklı kalan çürümüş fikirleri, öğrenilmiş çaresizlikleri ve otomatik tepkileri fark ettikçe, kendi gerçekliğini tanıma yoluna girer. Bu, aynı zamanda toplumun da kendini tanıma sürecidir. Çünkü toplum, bireylerden oluşur ve her bir bireydeki dönüşüm, kolektif alanın da yönünü değiştirir.
Eğitim ise bu içsel demokrasinin yegâne ekranı olabilir. Eğer eğitim, sadece bilgi aktaran bir araç olmaktan çıkar ve bireyin kendine bakmasını sağlayan bir farkındalık alanı haline gelirse, o zaman özgürlüğün ruhu ete kemiğe bürünür. Eğitim, bireyin kendini anlamasına, duygularını tanımasına, düşüncelerini sorgulamasına olanak tanıyan bir alan olduğunda; yalnızca bilgili değil, bilinçli bireyler ortaya çıkar. Bilinçli birey, sadece oy kullanan değil, kendini tanıyan, yönünü bilen ve yaşadığı topluma karşı sorumluluk duyan bir varlığa dönüşür.
Görmeyen Bireyin Kurduğu Düzen, Kolektif Körlüğe Dönüşür
Bugün insanlar her şeyi sorguluyor: ekonomiyi, devleti, dini, örgütleri… Ancak kendini sorgulamayan birey, sadece dışsal yapıları tekrar eder. Kendini görmeyen birey, kurduğu her şeyin çürümesine zemin hazırlar. İçsel karanlık, dışsal yapıları sinsice zehirler.
Bu yüzden bozulmuş bireylerden kurulu bir kolektif, ancak organize bir körlük üretebilir. Bu körlük; dogmalara, fanatizme ve güce tapınmaya dönüşür.
Holistik Birey, Özgür Toplumun Temelidir
Özgür toplum çoğunluk değil, bütünlük üretir. Bu bütünlüğün taşıyıcısı ise kendinden özgürleşmiş bireydir. Holistik birey yalnızca bilinçli değil; aynı zamanda duyusal, bedensel ve sezgisel düzlemlerde de kendine ulaşmış insandır.
Kendi içindeki bölünmüşlüğü görebilen ve birleştirebilen bir birey, başkasına zarar vermeyen, özgürlüğün derin anlamını taşıyan bir varlığa dönüşür.
Özgürlük Bir Hâldir, Tarif Değil
Bugün birçok insan özgürlüğü kavramsal düzeyde tartışıyor. Oysa özgürlük tarif edilmez; yaşanır. Ne bir hak talebi, ne de ideolojik bir duruştur. Özgürlük, bir görme ve doğru yaşama hâlidir. Bu hâl yalnızca zihinsel bir idrakle değil, çok katmanlı bir uyanışla mümkündür.
Görmenin İzi: Duyusal, Sezgisel ve Enerjik Dönüşüm
Zihin çoğu zaman bozulmuş bir düzlemde işler. Ailesel, dinsel ve toplumsal kodlarla biçimlenmiş bir zihin, kendini özgür sandığı noktada bile tutsaktır. Bu nedenle gerçek özgürlük zihinsel değil, bütünsel bir dönüşümle gerçekleşir: Duygusal düzeyde: Bastırılmış duygularla yüzleşmek. Sezgisel düzeyde: Derin görmeye izin vermek. Enerjik düzeyde: Başkasının içsel alanına müdahale etmeyen bir hassasiyet geliştirip onun görebilmesi için alan açmak. Zihinsel düzeyde: Kavramlara değil, hakikate yönelmek…
Bu katmanlar arasında akan özgürlük, bireyin yalnızca “kendisi olması” değil, kendinden taşarak başkasıyla sahici ilişki kurabilmesidir.
Dönüşemeyen Bireyin Kurduğu Sistem Tıkanır
Tarih boyunca kurulan tüm sistemlerin ortak kaderi, bireyin dönüşümüne paralel olarak ya gelişmek ya da çöküşe geçmektir. Birey içsel olarak değişmediği sürece, kurduğu her yapının baskı üretme biçimi yalnızca şekil değiştirir. Baskı bazen kutsal adına, bazen halk ya da devrim adına yapılır. Fakat kök sorun hep aynıdır: Kendine bakmayan birey, kendi dışını dönüştürmeye çalıştıkça tıkanma başlar. Bu yüzden “birey özgürleşmeden toplum özgürleşemez” vurgusu, yalnızca stratejik bir önerme değil; tarihsel bir kırılmadır.
Dönüşen Birey, Dönüştürmeden Dönüştürür
Özgür birey, kendini kabul ettikçe başkasının kendini görmesine alan açılır. Zorlamaz, yön vermez, ikna etmeye çalışmaz. Varlığının sessizliğiyle alan açar. Çünkü kendiyle barışmış biri, başkasına alan tanır. Bu alan, başkalarının da kendi özüyle temas edebilmesini mümkün kılar. Bütün çalışmalar bu alanın görünür olabilmesi ve her insanın kendine dönebilmesini mümkün kılar. Işık budur.
Gerçek dönüştürücü, en az konuşan; en az yön veren ama en çok alan açandır. Birey, “birey” olduğunu ispatlamaya çalışmadığında bütünlüğün bir parçası olur. Olma hali, dönüşümün en güçlü hâlidir.
Özgürlük, Mücadele Edilen Değil, Fark Edilip, Dikkat Kesilen Bir Hâldir
En derin farkındalık şudur: Özgürlük dışarıdan kazanılmaz, içeriden, olan olduğu gibi görülerek açığa çıkar. İnsanlığın milyarlarca yıllık evriminde taşıdığı kadim bütünlük hâlâ hücrelerimizde kayıtlıdır. Özgürlük, bir savaş değil; olanı olduğu gibi görüp dönüştürme hâlidir.
Kendini fark eden birey, özgürlüğü de fark eder. Ve bu farkındalıkla olduğu her yerde yaşam filizlenir, zorlamadan, şekil vermeden, doğallıkla…
Görmeyen Bireyin İnşa Ettiği Dünya: Kolektif Körlük
Ne yazık ki bugün hem dünyada hem bölgemizde insanlar her şeyi sorgularken kendilerini sorgulamaktan kaçıyor. Kendisini dışlayan bir bilinç, sürekli dışı dönüştürmeye çalışıyor ama içindeki çürümüşlükle yüzleşmiyor.
Bu zihin yapısıyla hakikat görülmez, sadece etiketlenir. Etikete indirgenen her şeyse özünü yitirir. Bireyin içsel durumuna eğilmeden, ne politik ne de yapısal dönüşüm mümkündür. Bu nedenle bireyin özgürlüğünden başlayarak toplumu dönüştürmek, yalnızca sağlıklı değil, aynı ezamanda kaçınılmaz bir çıkıştır.
Sonuç: Bütüncül Özgürlük İçin Yeni Bir Birey
Özgür bir toplumun yapıtaşı; ne yalnızca hak talep eden, ne de sisteme karşı duran bireydir. Asıl yapıtaşı, kendini gören, duyan, tanıyan ve kendinden özgürleşmiş bireydir. Yani bütüncül, parçalanmamış, kendine karşı dürüst olan birey…
Holistik birey yalnızca bilinçli değil; aynı zamanda etik bir varoluş biçimidir. Bu birey, kendini yüceltmeden başkasını anlayabilir. Çünkü kendinde başkasını, başkasında kendini görmeyi öğrenmiştir.
Sizden yükselen bu yeni yönelim, sadece politik bir yeniden yapılanma değil; varoluşun özüne açılan bir farkındalık kapısıdır. Bu kapıdan geçebilen bireylerden oluşan bir toplum, ilk kez gerçekten özgür olabilir. 09Temmuz 2025
Saygılarımla.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.