Abdurrahim Kılıç

Abdurrahim Kılıç

Belalı bir çağda doğduk, ne yapalım!

Belalı bir çağda doğduk, ne yapalım!

Zamanından önce bir dağın gölgesinde doğdum ve vakitlerden eylüldü.

Bir gölge say beni.Olan her şeyin ve olmayan kendimin gölgesi.Eylül, saçları dağınık bir gecenin korkusudur. O korkunun gölgesinde doğdum. Kendinden ürken bir kilit, kundaklanan bir kitabın mısraları kadar içliyim. Bir ayaklanmanın ana yurduyum. O yurdun gölgesi say beni.

Kapılar kapalıdır ve gölgeleri yoktur. Gözlerim kapalıdır ve gölgeleri yoktur.Gün doğumlarında memelerinde bereket taşıyan kadınların gölgeleri yoktur. Gecikmek her aşkın bahanesidir. Gecikmenin gölgesi yoktur.

Sahi ölmenin gölgesi var mıdır? Durulmanın ve coşmanın gölgesi var mıdır? İşte sırtlanıp gidiyorum buralardan. İşte eylül kapı aralığından sızıp gitti arsızca. Uzun bir susmak olacağız. Ölünce insan sessizliğe ve uğultuya mı gömülür? Sahi uğultunun gölgesi var mı?

Akşama açılan kalbinin, sabaha kapanan kalbinin gölgesi var mıdır? Rüzgâra tüneyen bulut nereye akacak? Sıvası aşınmış düşlerim, serseri serçelere, çapkın martılara özeniyor.Eylül, istediği yerden vuracak beni yine. Gireceğim mezarı biliyorum.

Dünyadan payımı aldım. Sadece boş anlarımda bakıyorum gökyüzüne. Dünyadan bana birkaç kırık dökük anı kaldı. Dünyadan bana birkaç serkeş kesik kaldı. Dünyadan bana birkaç masum avuntu kaldı. Boş anlarımda bakıyoruz gökyüzüne. Anların gölgesi var mıdır?

Nefreti öğrendim bir cam çatlağından. Güneşi görmeyen yamacından denizi öpüyor bir kadın. Aşkı öğrendim o kadının tuzlu dudaklarından. Denizi öğrendim saçlarından. Kırılmayı öğrendim teninin kıvrımlarından. Özlemenin gölgesi var mıdır?

Güverteler kıyılara vurur kendini. Saklı bir pınar var buralarda bir yerlerde. Hayat denen güverteden bakıyorum kıyılara. Ayağımı vurduğum toprakta arıyorum kimliğimi, suyuna dilimi bandığım pınarda arıyorum sevdiğimi.Aramanın gölgesi var mıdır?

Hiç şaşmadım upuzun sevenlere.Sevmek, zaten uzun bir bekleyiştir. Sevmek zaten derin bir inleyiştir. Gecenin yükünü, gölgenin vebalini taşıyamıyorsan inme o güverteden,kalbi incitme kalmayı bilmiyorsan. Kalmanın gölgesi var mıdır?

Meşe ağaçlarına sürdüm terli ellerimi. Ellerim yılların yorgunu. Kendini benden hiç esirgemeyen bir yalnızlıkla meşe ağaçlarına sürdüm ellerimi. Ellerim dokunmalar kaçkını.Çektim ağlarımı o güverteden, indim kıyılarına o beklemenin, eğildim sularına o yalnızlığın. Yalnızlığın gölgesi var mıdır?

Toprağın bir nabzı vardır. Koşmanın bir nabzı vardır. Sevmenin bir nabzı, gitmenin bir nabzı, kalmanın bir nabzı vardır. Kırılmanın bir nabzı vardır. Bir cam çatlağından öğrendim nefreti. Nefretin bir nabzı, nefretin bir gölgesi var mıdır?

İbrani bir harften kırk anlam türeten bir bilge anlattı bana, meşenin ve kadının inadını. Damara bırakılan ateşmiş eylül. Bir meşe ağacı içinden, aşka açılan bir kadın teninden yanarmış. Anlamanın gölgesi var mıdır?

Boş ve geniş bir ova ne çağrıştırır size? Bozkır çiçekleri, sahra gülleri ve eylül sızısı kalır hatıramda. Büyük sayılar ve büyük acılar unutulmazmış.Boş ve geniş ovada önce kalbim giderdi uzaklara. Uzakların gölgesi var mıdır?

Belalı bir çağda doğduk, ne yapalım. Zamanından önce doğan her çocuk, fazla gelir size. İnsan aslında bir çöldür. Çölün gölgesi var mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdurrahim Kılıç Arşivi
SON YAZILAR