BİR KAR TANESİ OLSAYDIM
Bir kar tanesi olsaydım… Hangisine benzemek isterdim? Belki en usul düşene. Belki rüzgârın oyununa kapılmadan, yere doğru kendi ağırlığında süzülen; belki de sessizliği örten ilk taneye… Kim bilir, belki de hiç kimseye benzemeyen, iz bırakmadan eriyen o taneye…
Kar Taneleri Birbirine Benzemez
Her biri gökten inen ayrı bir sır, ayrı bir desen, ayrı bir ömürdür. Birine benzemek, birini izlemek, birini seçmek… Bu yalnızca bir benzerlik arayışı değil, aynı zamanda içsel bir yön bulma isteğidir. Belki ben, iz bırakmayan bir kar tanesi olurdum. Dokunduğu yerde beyazlığıyla değil, serinliğiyle hatırlanan bir tane… Yere değmeden buhar olan ama gökyüzünün nemini taşıyan bir tane. Çünkü bazen var olmak, görünmekle değil, geçip gitmekle anlam kazanır. Ve bazen bir kar tanesi, sadece düşerken değil, kaybolurken öğretir.
Eğer bir kar tanesi olsaydım, sonsuz desenler arasında kendim olurdum; her kar tanesinin kendisi olduğu gibi. Benzerlikte değil, farklılıkta dinginlik vardır. İzlemek değil, hissedebilmek isterdim. Yalnızca düşen değil; rüzgâra uymayan, düşerken bile özgür olan kar tanesinin…
Özgünlük, Özerklik Ve Kar Tanelerinin Düşünsel İzleri
Kar tanelerini izlediğimizde, her birinin eşsiz bir yapıya sahip olduğunu; hiçbirinin diğerine birebir benzemediğini fark ederiz. Yüzeyde benzerlik varmış gibi görünse de, her biri doğanın tasarımının ince ve kusursuz bir yansımasıdır. Bir kar tanesi, atmosfer koşulları, sıcaklık, nem ve rüzgâr gibi faktörlerle şekillenir. Aynı prensip, insanın özgünlüğüne dair de ışık tutabilir.
İnsan Ve Doğa Arasındaki Kopuş
Ancak insan, kar tanelerinin dünyasında çok farklı bir yerde durur. Bir kar tanesi, doğanın parçası olarak anında şekillenirken; insan, çoğu zaman çevresi, toplumsal yapılar ve kültürel miras tarafından biçimlendirilir. İnsanın özgünlüğü ve özerkliği, yalnızca içsel farkındalıklarla değil; çoğu zaman dışsal etmenlerle belirlenir.
Bir kar tanesi, evrenin ona verdiği şekli doğal olarak kabul eder. O, biçiminden memnundur; çünkü evrensel düzenin bir parçasıdır. İnsan ise bu uyum içinde sıklıkla kendisini kaybeder. Kar taneleri bütünselliği varoluş biçimi olarak yaşarken, insan kimliğini inşa etmeye çalışır. İçsel bocalamalar ve dışsal baskılar, insanın özüyle uyumlu yaşamasını zorlaştırır.
Özgünlüğün Varoluşsal Çatışması
İnsanın özgünlüğü, çoğu zaman varoluşsal bir çatışmanın ürünüdür. Toplum, kültür, tarih ve biyoloji; bireyin benliğini sürekli yeniden şekillendirir.
İnsan, özgünlüğünü bazen normları fark ederek, bazen sınırlarını keşfederek, bazen de iç dünyasına dönerek bulur.
Bir kar tanesi gibi saf bir özgünlük insan için mümkün müdür? İnsan doğası, tüm bu etkileşimlerle sürekli evrim hâlindedir. Her birey, bu etkileşimlerin bir yansımasıdır; ancak hiçbir insanın yolu, kar tanelerinin rastlantısal düzeni kadar net değildir. İnsan bazen bu netliği arar, bazen yalnızca kendini…
Sonuç: Benzersiz Farkındalık
Sonuçta insanın özgünlüğü, kar tanelerinin saflığı gibi doğrudan evrende kendiliğinden varlık bulmaz. İnsan; kendi içindeki karmaşıklıkla, özne olma deneyimiyle ve farklı yaşam koşulları içinde özgünlük arayışına girer. Bu çaba, bireysel ve toplumsal gerçekliklerin karmaşasında şekillenir.
Her birey, kendi problemleri içinde benzersiz bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, insanı insan olma hâliyle yüzleştirir; fakat aynı zamanda onu çoğu zaman kendi özünden uzaklaştırır. Böylece insan, kar tanelerinin doğallığının gerisine düşer. Tıpkı evrendeki her oluşumun, kendi doğallığından uzaklaştığında geriye düşmesi gibi.
Bundan çıkış; kendini bilmek, kendini görmek ve kendin olmakla mümkün olabilir. Sınırsız formun ötesine geçmek de tam olarak budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.