Bêjdar Ro Amed

Bêjdar Ro Amed

DOĞAL KONFEDERALİZM VE İNSANIN BOZULUŞU ÜZERİNE

DOĞAL KONFEDERALİZM VE İNSANIN BOZULUŞU ÜZERİNE

Gerçekleri Sorgulamak Bir Zorunluluktur

Gerçekleri birebir sorgulamak, düşünsel bir faaliyet değil, varoluşsal bir sorumluluktur. Eğer derdimiz huzur, paylaşım ve özgürlükse, hakikati doğrudan incelemekten kaçamayız. Görmeden anlamak, anlamadan dönüştürmek mümkün değildir. Bu nedenle her inceleme, özellikle de toplumsal geleceğe yön veren bir öneri-uygulama, kapsamlı biçimde değerlendirilmelidir.

Öcalan’ın demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm yaklaşımı, bu anlamda yalnızca siyasal bir proje değil, aynı zamanda evrensel düzeyde bir varoluş modeli olarak ele alınmalıdır. Bu modeli doğru anlamak, eksik kalan yönlerini görmek ve tamamlamak, özgürlüğün sürekliliği açısından zorunludur.

Doğal Özgünlük Yasası

Doğada var olan her şey, biriciktir. İster bir kaya kristali, ister bir bitki, bir hücre ya da yıldız olsun, her biri kendi iç yasasına, yani içsel titreşimine göre var olur. Bu titreşim, o varlığın kendi merkezinden yayılan özgün bir varlık bütünlüğüdür. Her şey, bu özsel yasayla kendi kendisini taşır ve ifade eder.

Demokrasi, her bir varlığın kendi iç yasasına göre özerk biçimde var olabildiği, fakat bu özerkliğin birbirinden kopuk değil, karşılıklı tanıma ve etkileşim içinde örgütlendiği konfederal bir esneklik alanıdır; yani hem kendi olanın bütünle bağ kurduğu, hem de bütünün tek bir merkeze indirgenmeden varlığını sürdürebildiği en doğal toplumsal biçimdir.

Evrendeki hiçbir varlık, başkasının yankısı değildir. Her varlık, kendinde bütünlük kazanmış bir “gerçek’tir; ama bu gerçeklik yalnızlıktan değil, ilişkisellikten doğar. Çünkü hiçbir varlık, kendi yasasını diğerlerinden kopuk biçimde yaşayamaz. Her biri, varlık ağının bir halkası olarak hem kendini hem bütünü tamamlar.

Bu içsel uyum, doğada her ölçekte aynı şekilde işler: atomlardan moleküllere, moleküllerden hücrelere, hücrelerden dokulara, dokulardan organizmalara, organizmalardan ekosistemlere, oradan da galaksilere kadar uzanır. Her düzeyde, özgün varlıklar birbirine bağlanır ama birbirini yutmaz. Bu düzen, doğanın sessiz ama değişmez ilkesidir: Birlik içinde özgünlük ve özgürlük.

Atomik Konfederalizm

Varlığın temel birliği… Atomlar kendi çekirdeklerinde saklı bir dengeyle titreşir. Her atom, kendi öz dengesine sadık kalarak, diğer atomlarla bağ kurduğunda madde oluşur. Yani atom, kendini kaybetmeden bütünle buluşur.

Bu, doğanın ilk kapsamlı konfederal yapısıdır: bağ kuran ama bağımlı olmayan bir birlik.

İnsanda bu düzey, bireyin kendi iç bütünlüğüne sadık kalarak başkalarıyla doğal bağ kurabilmesiyle karşılık bulur. İnsan, tıpkı atom gibi, kendi içsel çekirdeğini koruyarak bütüne katılabildiğinde doğayla aynı yasada hareket eder.

Hücresel Konfederalizm

Yaşamsal uyumun doğuşu… Hücre, yaşamın kendi iç yasasını temsil eder. Her hücre kendi çekirdeğinde özerktir; ama çevresiyle iletişim kurmadan yaşayamaz. Bu alışveriş, varlığın sürekliliğini sağlar.

Burada yasa şudur: İç bütünlüğünü koruyarak karşılıklı alışverişte bulunmak.

İnsan bilincinde bu, kendi özünü korurken başkalarıyla açık bir iletişimde kalabilmek demektir. Ne içe kapanma ne de kendini dağıtma — sadece doğal uyum.

Biyolojik ve Ekolojik Konfederalizm

Yaşam ağının dengesel bütünü… Doğadaki tüm canlılar, birbirini tüketmeden bir denge içinde yaşar. Ekosistem, merkezsiz bir konfederasyondur. Her tür, kendi doğasına sadık kalarak bütüne katkı sunar. Hiçbir tür, evrenin merkezi değildir; merkez, ilişkinin kendisindedir.

İnsan, doğayla olan ilişkisinde bu dengeyi kaybettiğinde, kendi varlık yasasına da karşı gelir. Çünkü insan da ekosistemin bir halkasıdır; onu aşan değil, onunla var olan bir bilinç formudur.

Bilinçsel Konfederalizm

Farkındalığın çoğulluğu… Bilinç, sadece bireysel bir olgu değildir. Her bilinç bir frekans taşır ve diğer bilinçlerle yankılanır. Farklı bilinçlerin birbirini tanımasıyla kolektif bir farkındalık doğar. Bu farkındalık, bir birleşme değil, bir tanıma alanıdır. İnsanın bilinç düzeyinde doğayla yeniden uyumlanması, işte bu çoğul farkındalığın açılmasıyla mümkündür.

Birey, kendi bilincini mutlak görmeyi bıraktığında, evrensel bilincin bir parçası olur — tıpkı bir hücrenin organizmaya katıldığı gibi.

Toplumsal Konfederalizm

Bilinçli formun doğuşu… Toplum, doğadaki bu yasaların sosyal izdüşümüdür. Gerçek toplumsal form, merkezsiz ama ilişkisel bir yapıdır. Her birey kendi doğasını yaşar; ama bu doğa, diğerlerinin doğasına düşman değildir. Zorunlu birlik değil, gönüllü uyum üzerine kurulur.

Böyle bir yapı, özgünlükleri bastırmaz; tam tersine, özgünlüklerin birbirine görünür olduğu bir düzen yaratır. Bu düzen, insanın evrenle aynı yasaya göre var olduğu tek toplumsal biçimdir: doğal konfederal yapı.

Bozulma Noktası

Doğal yasadan kopuş… İnsanlık, bu doğal konfederal zincirden bilinçsel düzeyde koptu. Kendi iç titreşimini, yani doğasına özgü yasayı unuttu. Kendini merkez ilan etti; doğayı, yaşamı ve diğer insanları “dış” olarak tanımladı. Bu noktada, insan kendi özgün varlık bütünlüğünden uzaklaştı. İç bütünlüğünü kaybettiği anda, doğal yasa da ondan uzaklaştı.

Bu kopuş, sadece doğayla değil, kendi varlığıyla da bir yabancılaşmadır. Sonuç olarak insan, evrensel gelişim yasasına aykırı bir form haline geldi. Ve bu nedenle, ne toplumsal ne de ruhsal olarak doğal bir bütünlüğe kavuşamadı. İnsanlık tarihinin özellikle de son beş-altı bin yıllık bölümü bu bozulma ve handikapla geçmiştir. Bu görünmeden ve aşınmadan yapılacak her çıkış, aynı hataya yürümek demektir. Düzeltilmesi gereken ilk şeyi de budur

Evrensel Dengeye Dönüş

Doğal konfederal Akıl… İnsan, ancak kendi içsel yasasını yeniden tanıdığında, evrendeki formlar gibi bir varlık formuna dönüşebilir. Gerçek dönüşüm, dışsal yapıları değiştirmek değil, içsel titreşimi yeniden dengeye getirmektir. Doğa bize bunu sürekli hatırlatır: Bir kaya, kendi düzenini bozmaz. Bir yıldız, ışığını başkasına göre yakmaz. Bir hücre, çekirdeğini inkâr etmez. O hâlde insan da kendi iç yasasına dönmedikçe, ne özgür olabilir ne de doğal.

Doğal konfederalizm, insanın yeniden doğayla eş frekansa geçmesidir — merkezsiz, özgün ve bütüne uyumlu bir varlık hâline gelmesi.

İnsan, yıldız tozunun bilince dönüşmüş hâlidir. Her birimiz, evrenin kendine bakışıyız. Bu bir fikir değil, bir hatırlayıştır. Kendi izimizi hatırladığımızda, evren de kendi bütünlüğünü hatırlar. Ve bu gerçekleştiğinde, binlerce yıldır süregelen derin hata düzelir; insan, enerji, doğa ve evrensel bütünlükteki yönüne geri döner. Bu, insanlık tarihinde dünya yaşamının esas devrimini ifade eder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Bêjdar Ro Amed Arşivi
SON YAZILAR