Abdurrahim Kılıç

Abdurrahim Kılıç

Kuraklık ve işsiz ziraat mühendisleri

Kuraklık ve işsiz ziraat mühendisleri

Kimse farkında değil, ama bu yıl yağmurlar gecikti. Başta bölgemiz olmak üzere tüm ülke büyük bir kuraklıkla karşı karşıya. Mevsim kışın ortalarına doğru doludizgin ilerlerken, hâlâ kalın giysilerimizi dolaplarımızdan çıkaramadık. Hâlâ kaloriferlerimizin peteklerine, sobalarımızın yamacına üşüyerek ilişemedik.

Birkaç ulusal çapta yayın yapan kanalda bile yağışsız geçen bu kurak yıl hakkında sadece İstanbul’un suyu azaldı, şu barajın şu kadarcık suyu kaldı benzeri yüzeysel haberler yayımlandı.

Ülke olarak kuraklığın ya ciddiyetinin farkında değiliz ya büyük bir aymazlık içindeyiz. Şu yazıyı yazdığım ana kadar Karacadağ’ın her yıl bu vakitlerde karla kaplı doruklarında bile küçücük de olsa bir beyazlık yoktu.

Yine bu aylarda yeşeren ekinler, gübrelenen tarlalar maalesef hâlâ kırmızı, kahverengi toprak görünüyor. Ağaçlar bile sonbaharda yaprak dökerken bu yılı es geçti ve sıcakların etkisiyle hâlâ yapraklarını dökmedi.

Dünya büyük bir kuraklığa doğru giderken hepimiz korona belasına kilitlenmişiz. Korona bizi götürmezse galiba susuzluk götürecek. Tatlı su kaynakları hızla tükeniyor. Ülkemizin yine maalesef elle tutulur bir su politikası yok. Tatlı su kaynaklarımız derin denizlere akıp gidiyor. Özellikle Harran, Bismil, Amik, Konya Ovalarında açılan on binlerce su kuyusu yer altı sularını da tüketti, tüketiyor. Toprak kuruyor, çoraklaşıyor. Ovalarda korkunç obruklar oluşuyor.

Tarım ülkesi olan ülkede on binlerce ziraat mühendisi işsiz ve kadro bekliyor. Çiftçi el yordamıyla ya da atadan kalma ilkel yöntemlerle klasik tarım yapıyor. Ekilmemiş tarlayı bile zamansız suluyor, toprağı suya doyurduğunu sanıyor. Denetimsiz tarım, denetimsiz sulama, denetimsiz ve plansız ekim yapılıyor.

Korona ve karantinaların getirdiği kısıtlamalar yetmezmiş gibi üstüne gelen bu kurak mevsim beni çok kaygılandırıyor. Zaten zayıf olan tarım üretimi ve ürün çeşitliliği daha da düşecek görünüyor. Bu da fahiş fiyatların ortaya çıkmasına neden olacak. Hem tarım ürünleri hem buna bağlı olarak hayvansal ürünlerin fiyatı artacak. Sadece yoksulların değil, herkesin ürün bulma sıkıntısı olacak.

Biz ne yapabiliriz, yağmuru Allah yağdırmıyor, yağmur duasına mı çıkalım, dediğinizi duyar gibiyim. Mesele bu değil ki, mesele öngörülü olup toplumun ihtiyacı doğrultusunda ürün tarımını planlamak, çiftçiyi doğru ve planlı eğitmek, iyi eğitimli ve işini gerçekten yapan ziraat mühendisleriyle danışmanlık yapabilmek, en önemlisi de suyun doğru kullanımıyla en üst rekoltede ve kalitede ürün yetiştirmek esas olmalıdır. Bu da hem iyi bir su kullanma sisteminizin ve yeterince ziraat konusunda uzmanınızın olmasına bağlıdır.

Elbette kentli insanın da su tasarrufu konusunda bilinçlendirilmesi, su israfının önlenmesi konusunda eğitici ve caydırıcı planlamalarının yapılması da elzemdir. Maalesef bu konuda da kentli insanımız suyu çok cahilce ve acımasızca sınırsız bir kaynakmış gibi kullanıyor. Sadece çamaşır, bulaşık yıkarken veya banyo yaparken mi su tasarrufu aklımıza gelecek. Bahçeler sulanırken, arabalar yıkanırken, fabrikalarda imalat yapılırken, belediyelerin kalitesiz boruları ve işleri yüzünden içme suları heba edilirken de aklımıza gelmeli.

Tüm kent meydanlarına “Su hayattır!” yazmak, bilboardları afişlerle donatmak duyarlılık sağlamaya yetmiyor. Tüm toplum olarak eğitim sisteminin temel kazanımlarının en başına su tasarrufunu koymak zorundayız. Geleceğin savaşları petrol savaşları değil, su savaşları olacak öngörüsü bir kuru kaygı değil, acı bir hakikat ve bunu görmeliyiz.

Abdurrahim Kılıç

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Abdurrahim Kılıç Arşivi
SON YAZILAR