Yanlışın taçlandığı yer: Kuşatılmış zihnin ters dansı
Hiçbir insan başka bir insanı suçlayamaz; çünkü yanlışın yükünü hepimiz omuzlarımızda taşırız.
GİRİŞ
İnsanın zihni, hakikati unuttuğunda en büyük oyunu başlar: yanlış olanı doğruymuş gibi yaşamak. Bugün dünya, işte böyle bir yanılgının üzerine kurulmuştur. Para, sınırlar, sahiplenme ve hiyerarşi… Hepsi, yaşamın doğal akışına aykırıdır; ama bizler bunları “tek gerçek” kabul eder hale geldik.
Oysa unutmamak gerekir: hiçbir canlı yaşamı için para ödemez; hiçbir canlı toprağa sınır çizmez. Yanlış olanın meşrulaştırılması, sadece dış dünyamızda değil, zihnimizin içinde ters işleyen bir düzen yaratmıştır. Bu deneme, işte o tersliğin üzerine tutulmuş bir ışıktır: suçlayarak değil, fark ederek; yıkmak için değil, yeniden görmek için.
Yanlışın Normalleşmesi
Sekiz milyar insan, anormal olanı normalmiş gibi yaşıyor. Zihinler, ters giden şeyleri sadece kabullenmekle kalmıyor; onları kutsal bir gerçeklik gibi içselleştiriyor. Yanlış, kanıksandıkça doğru kılığında dolaşıyor. Doğanın saflığı hâlâ parıldıyor, ama bizler gölgelerin karanlığında yürümeyi seçiyoruz.
Paranın Büyüsü ve Absürtlüğü
İhtiyaçlarımızı gidermek için paraya inanıyoruz, oysa hiçbir canlı yaşamını sürdürmek için para harcamaz. Ağaç suyu toprağın bağrından çeker, kuş gökyüzünü bedelsizce sahiplenir. Gezegenin hammaddesi zaten kendisindedir; taş, toprak, maden, su—hepsi özgürdür.
Öyleyse soralım: Bu özgür zenginlikleri ilk satın alan kimdi? Ve daha da garibi, ona ilk satan kim oldu? Mars’a ya da Jüpiter’e ilk adım atan bir insan hangi dükkâna uğrayacak, hangi satıcıdan ne alacaktır? Cevap yoktur, çünkü düzenin kendisi absürttür.
Ortak Değerin Gasbı
Yeraltı ve yerüstü kaynakları, bu gezegenin bütün canlılarının ortak mirasıdır. Hiçbir ulus, hiçbir kimlik, hiçbir ideoloji, bu zenginliği kendi mührüyle damgalayamaz. Ama öyle oldu: sahiplenildi, bölündü, satıldı. Ortak olan, özelin dar kafesine kapatıldı. Ve en büyük hile burada gerçekleşti: gaspın kendisi “meşru düzen” olarak yüceltildi.
Sınırların Absürtlüğü
Sınırlar… Dünyanın damarlarını kesen ince bıçak izleri. Haritalar üzerinde çekilen yapay çizgiler. İnsana “buradan öteye gidemezsin” diyen görünmez zincirler. Oysa her insan, her canlı bu gezegenin yurttaşıdır. Hiçbir belgeye, vizeye, damgaya ihtiyacı yoktur; çünkü yaşamın doğası belgesizdir. Ama zihnimiz bu kurguya öylesine inandı ki, sınırları sorgulamak bile “tehlikeli” görünüyor artık.
Ters İşleyen Zihin
Zihni tersten işlemeye başlayıp bunu sürdürdükçe, yanlışlıkları düşünelemeyecek ölçüde çoğaldı. Hakikat ortaya çıktığında ise onu hayal, delilik, ütopya olarak algıladık. “İletişim aracı para olamaz” deseniz, insanlar güler. “Sınırlar anlamsızdır” deseniz, sözünüz masal sanılır. Zihin, kendi esaretine kahkaha atıyor; işte felç edilmişliğin en koyu hali budur. Ve hâlâ birileri kendini özgür görüyor. Vah vah vah.
Bu dünyanın yanlışını gören insan, önce kendisine bakmalı; değişimin yolu başkasından değil, kendinden başlar.
Ters Yaşamın Zorluğu
İnsanın kaderi bazen kendi eliyle kurduğu tuzaklara düşmekten ibarettir. Bugün yaşadığımız hâl de tam olarak budur: ters zihinle, ters algıyla, ters sınırlarla, ters bir para düzeniyle sürdürülmeye çalışılan yaşam. Bu hal, dışarıdan bakıldığında sıradan ve doğal görünür; oysa derinlemesine incelendiğinde “normal” yaşamanın en yalın hâlinden çok daha yorucu, çok daha tehlikelidir. Çünkü terslik, yalnızca bireyin değil, bütün toplumun üzerine çökmüş bir gölgeye dönüşmüştür. İnsanlar, kurumlar, önderler, devletler—herkes bu gölgeye teslim olmuştur. Ve böylece, bir anlık huzurun dahi yaşanamadığı bir hayata mahkûm edilmiştir insanlık.
Burada sormak gerekir: Kendini böylesine karanlık bir düzene sürüklemek de bir tür beceri değil midir? Belki de insan, düşüşün en dip noktasında bile kendi yaratıcılığını sergiler; fakat bu yaratıcılık, kendi varlığını boğmak pahasına işleyen bir yaratıcılıktır. İşte asıl trajedi budur.
Oysa çıkış basittir: Zihinsel duvarların çözülmesi. Çünkü insanın çevresine ördüğü bütün engeller, önce kendi zihninde yükselmiştir. Onlar kalktığında, dış dünyanın katılığı da dağılır. Ve işte o an, huzur bir olasılık olmaktan çıkar; varlığın en doğal hâline dönüşür.
Suçlu Aramadan Gerçeğe Bakmak
Burada bir suçlu aramıyoruz, çünkü açıktır ki hepimiz suçluyuz. Bu dünyayı, bu gezegeni, bu mahalleyi ve yaşamı bizler yarattık. Öyleyse derdimiz suç isnat etmek değil; gerçeği görünür kılmak, farkındalığı yeniden doğurmaktır. Kim dilerse bu düzenin içinde yaşamaya devam edebilir, bunda bir engel yoktur. Ama hakikat şudur: tercih edilen bu ters yaşam, özgürlüğün değil, yükün ta kendisidir. yaşamak isteyen şikayet etmemelidir.
İdari Birimin Anlamı
Evet, dünya üzerinde idari bir düzen olabilir. Ama bu düzen tersten işleyen zihnin değil, yaşamı kolaylaştıran ortak bir paylaşımın adı olmalıdır. Her metrekaresinde altyapı, üstyapı ve ortak yaşamı inşa eden bir hizmet… Ne paranın gölgesi, ne sınırların duvarı bu işin aracı olamaz. Gerçek yönetim, yaşamın bütününü koruyan bir paylaşım bütünlüğüdür.
Kuşatmayı Yarmak
Yaşamın doğal akışına dönmek, hayal değil, en çıplak gerçektir. Yanlışın normalleştirilmesinden sıyrıldığımızda, dünya yeniden nefes alır. Satın almanın, sahiplenmenin, bölmenin ötesine geçtiğimizde; gezegen ortak bir yaşam evi olur. Ve bizler, kuşatılmış zihinlerden özgür bilinçlere dönüşürüz. Çünkü yaşamın kendisi aslında özgürdür; zincirler sadece zihinlerimizdedir.
Hepimizin İnşası
Bu dünyayı bizler inşa ettik. Aile birimini yaşatan, okullarda okuyan, devletin memuru olan, fabrikalarda çalışan… hepimiz. Bu düzeni suçlamaktan kaçınmalıyız, çünkü bu düzenin kendisi ve devamı biziz. Hiçbir insan, başka bir insanı suçlayamaz. Çünkü yanlışın sorumluluğu ortaktır; hepimiz bu yanlışın tuğlalarını omuzlarımızla taşıdık. Bu dünyanın yanlışını gören insan, öncelikle kendisine bakmalıdır. Yanlışın temel sebebi olarak kendini görmeli, değişimi kendi içinde başlatmalıdır. Bir başkasına yönelmek, milyon yüzlü bir duruştur. Oysa hakiki yüz, insanın kendisinde gizlidir.
Farkında Olmak
Artık soru şudur: Tersin içinde mi yaşamaya devam edeceğiz, yoksa hakikatin yalın özgürlüğüne mi adım atacağız? Kendi payımıza düşeni görebildiğimizde, suçlamadan, ayrıştırmadan, sadece fark ederek… İşte o an, kuşatılmış zihin çözülmeye başlayacak. Ve dünya, yeniden kendi doğal huzuruna kavuşacak. Terslik ortak inşadır; çözülüş de ortak bir fark edişle başlayacaktır.
Son Söz
Dünya, bir suçlunun değil, hepimizin ortak eseridir. Bu yüzden, yanlışın yükü de, doğacak olan özgürlüğün tohumu da hepimizin içindedir. Bir başkasını suçlayarak değil, kendimizi fark ederek başlayacağız. Belki işte o zaman, kuşatılmış zihin çözülür; terslik dağılır ve yaşam, kendi hakikatine yeniden kavuşur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.