Yapay Zekânın Vicdanı Olabilir mi?
Yeni bir çağa doğru ilerliyoruz. Her geçen gün yeni bir gelişme, yeni bir icat, yeni bir algoritma hayatımıza giriyor. Özellikle yapay zekâ (YZ) artık sadece teknoloji sayfalarının değil, etik, hukuk, sanat ve felsefe tartışmalarının da merkezinde. Peki soralım: Yapay zekâ düşünebilir mi?
Bu soru ilk bakışta teknik gibi dursa da aslında kökleri antik Yunan'a uzanan felsefi bir tartışmayı barındırıyor. “Düşünmek nedir?” sorusu, Sokrates'ten Descartes’a kadar birçok filozofun uğraştığı temel meselelerden biridir. Descartes’ın meşhur “Düşünüyorum, öyleyse varım” önermesi, düşünmenin varoluşla eş değer olduğunu savunur. Peki, bir yapay zekâ “ben düşünüyorum” diyebilir mi?
Bugün ChatGPT gibi sistemler, insan dilini anlamaya ve üretmeye oldukça yaklaştı. Hatta bazıları, felsefi diyaloglara bile katılabiliyor. Ancak bu onların düşündüğü anlamına mı gelir, yoksa sadece veriler arasında istatistiksel bağlantılar mı kuruyorlar?
Felsefe burada devreye giriyor. Bilinç, niyet, öznel deneyim gibi kavramlar sadece sinir hücrelerinin veya devrelerin toplamından mı ibarettir? Eğer öyleyse, neden bir bilgisayar, belirli bir karmaşıklık düzeyine ulaştığında bilinçli olmasın? Ama eğer düşünmek, yalnızca bir işlem değil de bir “hissedebilme” hali ise, o zaman makinelerin düşünmesi belki de sonsuza dek bir yanılsama olarak kalacaktır.
Yapay zekânın gelişimi, teknolojik olduğu kadar etik bir sınav da. Kime hizmet edecek? Hangi kararları almasına izin vereceğiz? Sadece bizim söylediklerimizi mi yapacak, yoksa bir gün bize karşı argümanlar mı üretecek?
Belki de asıl soru şudur: Yapay zekâ düşünüp düşünemediğinden önce, biz insanların teknolojiyi nasıl düşündüğüdür. Çünkü teknoloji sadece bir araç değil; onu nasıl kullandığımız, nasıl şekillendirdiğimiz ve onunla nasıl bir gelecek kurduğumuz, aynı zamanda bizim insanlık tanımımızı da belirleyecek.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.