ÖZGÜR EŞ YAŞAM: CİNSİYETİN ÖTESİNDE VARLIĞIN TEMASSIZ BÜTÜNLÜĞÜ - 1
İnsan, doğduğu andan itibaren bir bedene ve bu bedenin taşıdığı bir kimliğe çağrılır. Kadın ya da erkek… Bu çağrı, yalnızca biyolojik değil; aynı zamanda zihinsel bir kodlamadır. Cinsiyet, zamanla bir davranışa, bir beklentiye, bir role dönüşür. Zihin, varlığı bu kalıplarla şekillendirmeye başlar. Kim olduğunu değil, kim olman gerektiğini öğretir.
Özgür eş yaşamda bu öğreti anlamsızlaşır. Çünkü burada, cinsiyet bir gerçeklik değil, bir yansıma olarak görülür. Yani özün üzerindeki ilk örtü. Ve bu örtü soyulmadıkça, birlikte var olmanın saf hâli ortaya çıkmaz.
Cinsiyetin ötesinde bir eş yaşam, ne eril ne dişildir. Ne yumuşak ne serttir. Ne verici ne alıcıdır. Tüm bu karşıtlıklar, zihnin ikilik düzenine aittir. Oysa burada, ikilik çözülür. Karşıtlıklar, kutuplar, yönler, üstünlükler yok olur. Geriye sadece varlık kalır.
Bu varlık, sadece kendisiyle temas hâlindedir. Kendi sezgisine, kendi titreşimine, kendi sessizliğine yerleşmiştir. Bu nedenle karşısındakini bir “kadın” ya da “erkek” olarak görmez. Onu tanımlayarak değil, onu hissederek bulur. Ve his, tanımdan özgürdür.
Temassız Bütünlük
Temassız bütünlük de tam buradadır: İki bedenin değil, iki özün görünmeyen düzlemde birleşmesinde. Bu birleşme, tensel değil; titreşimsel bir kavuşmadır. Sessiz, yalın, yakıcı ama tanımsız. Burada kimse kimseye ait değildir, çünkü hiç kimse bir kalıpta değildir. Varlıklar, birbirlerinin içinde çözülmeden, birbirlerinin içinde yeniden doğarlar.
Özgür eş yaşam bu düzeyde, varoluşun en saf ifadesidir. Hiçbir dış kimliğe tutunmadan, hiçbir tanıma yaslanmadan, yalnızca titreşimlerin birbirine dokunduğu bir alandır. Bu alan ne kadına, ne erkeğe; sadece varlığa aittir.
Ve bu düzeyde, aşk bile başka bir hâl alır. Artık karşıdakine yönelen bir duygu değil; yaşamın kendisinde yayılan bir hâl olur. Aşk, birine değil; her şeye duyulan bir açıklık, bir varoluş akışı ve coşkusudur. Bu çoşku tanımlanamaz, yalnızca yaşanır.
Birlikte Yürümek Değil, Aynı Sessizlikte Durmak
Zihin, her zaman hareket halindedir. Düşünceler akar, arzular büyür, beklentiler şekillenir. İnsan her an bir yere doğru yol alır. İçsel bir hedefe, dışsal bir başarıya, başka bir varlığa ulaşmaya. Ama bu koşu, bir hüzün taşır. Çünkü zihin, ne zaman bir hedefe yönelse, ne zaman bir yön arayışında olsa, kendinden uzaklaşır. Hedefe varmak, o hedefi arayanı da kendisinden alır.
Özgür eş yaşam, işte bu hareketin kendisine itiraz eder. Birlikte yürümek, birbirine ulaşmak değildir; bunun yerine, aynı sessizlikte durmak, birlikte olmak demektir. Durmak, bir yere varma çabası gütmeden, her anın tam içinde kalabilmektir. Bu duruşta, ne birbirine ait olma zorunluluğu vardır, ne de bir araya gelme isteği. Zihinsel gerekliliklerden bağımsız, varlıkların yalnızca birbirlerini “olduğu gibi” kabul etmesidir.
Birlikte durmak, sürekli bir şeylere ulaşma çabası taşımayan bir zamanın içindedir. Herhangi bir amacı olmayan bir varlık, hiç bir yere gitmeden, sadece bu anın özüne girer. Zihin artık nereye gitmesi gerektiğini bilmez, çünkü bir yön yoktur. Burada sadece bir şimdi vardır.
Birlikte durmak, arayışa çıkmamak, bu yeryüzünde sessiz bir şekilde var olmaktır. Bu, eş yaşamın en yüksek hali olabilir: Her iki varlık da birbirinin içinde, yalnızca ortak bir sessizlikte ve özde var olurlar.
İçsel huzur, hareket etmeyen bedenlerde, yavaşlamış düşüncelerde, her anın tam içinde durabilen varlıklarda keşfedilir. Burada bir hız yoktur, bir koşuşturma yoktur. Var olan sadece o anın bilinçli farkındalığıdır. Bu farkındalıkta, kendini aramayan bir insan vardır. Çünkü o insan zaten kendisi olmuştur.
Sessizliğin Derinliğinde…
Sessizliğin derinliğinde bir bütünlük kurulur. İki insan, ne birbirine bağlıdır ne de birbirini zorlar. Birlikte durdukları her an, kendilerini yeniden keşfederler. Birbirlerinin içinde, bir bütünlük var ederler.
Ve bu sessizlik, ne zorunlu ne de gayri ihtiyari bir eylemdir. Bir seçim değildir. Bu, varlığın doğal hâlidir. Zihnin sessizleştiği, bedenin ve düşüncenin hareket etmediği, sadece varlıkların birbirlerini hissettiği, aynı alanı paylaştığı bir alan yaratılır. Burada zaman da, boşluk da başka bir biçim alır.
Böylece, birlikte olmak bir amacı, bir hedefi barındırmaz. Zihinsel bir karşılaşma değil, sadece bir olma hâlidir. Birlikte yürümek, bir yere varmak için yapılan bir şeydir. Oysa burada, bir yere gitmeye gerek yoktur. Birlikte olmak, sadece birlikte var olmaktır.
Özgürlük: Zihinsel Bağların Fark Edilişi
Özgürlük, varoluşun sessiz çağrısıdır. Dış dünyada değil, insanın kendi içinde başlayan bir haldir. Çoğu zaman özgürlük, eylemdeki serbestlikle, seçim hakkıyla ya da herhangi bir otoriteye karşı durmakla özdeşleştirilir. Oysa gerçek özgürlük, zihnin kendini tanımasıyla başlar. Bu tanıma, herhangi bir bilgi birikimiyle değil, dikkatle bakabilme, fark edebilme, gözlemleyebilme halidir.
Zihnin kendi iç hareketlerini görebilmesi; düşüncenin nasıl oluştuğunu, duygunun nasıl devindiğini, hafızanın nasıl devreye girdiğini sezebilmesiyle mümkündür. Zihnin içinde yer etmiş tüm alışkanlıklar, kalıplar, tanımlar —görünmez bağlardır bunlar— bireyin her temasını belirler. Bu bağları çözmek için bir çaba değil, bir sessizlik gerekir. Sessizlik derken kast edilen, zihnin doğal haline geri dönüşüdür; müdahalesiz, yorumsuz, çıplak bir farkındalık.
Özgürlük, zihnin bu sessizliğe yanaşabilmesidir. Ne bir arayış, ne bir ulaşma çabası… Sadece olanı görebilme, olanla kalabilme. Bu hâl başladığında, özgürlük bir sonuç değil, bir doğa gibi belirir. İçsel bir alan açılır, içinde hüküm kuran hiçbir düşünceye yer olmayan bir alan. O zaman, ilişki de, yaşam da, birliktelik de başka türlü şekillenir: Zorunluluktan değil, çağrışım olmaksızın akan bir birlikte oluş haliyle.
Bu duyarlılık, ilişkiyi hafifletir. Zihin devreden çekildikçe, ilişki bir yük olmaktan çıkar. Bir görev, bir sorumluluk, bir bağlılık değil; bir karşılaşmadır. Ve her karşılaşma yenidir. Geçmişin izini sürmeyen, tanıdık olandan medet ummayan bir yenilikle.
Bu ilişki, iki özgür zihnin sessizce birbirine dokunmasıdır. Ne bir arayıştır bu, ne de bir ulaşma hali. Sadece durma… ve birlikte var olabilme
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.