YANLIŞ BAŞLANGICIN KÖKÜ
İlk Adıma Dair Sessiz Soru
İnsanın temel meselesi, kötüleşmiş bir yaşamın içinde kendine daha güvenli bir alan bulmak değildir. Asıl mesele, yaşadığı dünyanın nasıl bu hâle geldiğini görebilmektir. Çünkü insan, yanlışın içine doğduğunda yanlış ona doğal görünür. Bugün normal sandığımız birçok düzen, ilişki biçimi ve değer aslında yanlış bir başlangıcın üzerine kurulmuştur; fakat biz bunu doğuştan böyle olduğunu sandığımız için fark etmeyiz. Memnuniyetsizlik, içimizdeki sıkışma, ilişkilerdeki bozukluklar ve hayatın gidişindeki ağırlık bunun açık işaretleridir. Ancak çoğu insan, bu sorunların nedenini dışarıda arar. Oysa tüm bu yaşantılar bize sessizce bir şey söyler: “Sorun bugünde değil; sorun başlangıçta.”
Başlangıcı Yeniden Görme Farkındalığı
Bu yüzden yaşadıklarımızı başlangıç noktasına kadar geri götürelim. Kendimizi dünyaya yeni ayak basmış insanlar olarak hayal edelim. Doğa bütünüyle açık, bereketli, cömert ve sınırsız. Toprağı işlemek için izin yok, yasak yok, kural yok. Ürünleri almak için bir bedel ödemeye gerek yok. Kimsenin mülkiyeti, kimsenin sınırı, kimsenin üstünlüğü yok. Bu koşulları fark ettiğimizde şu soru kaçınılmaz hâle gelir: Böylesi bir bolluğun ortasında parayı neden icat edelim? Sahiplik fikrini neden doğuralım? Üstünlük, hiyerarşi ve güç gibi kavramları neden ortaya çıkaralım?
Tam da bu farkındalığın doğduğu anda yanlış başlangıç kendini gösterir. Çünkü bolluğun ortasında kıtlık fikrini yaratmak, doğal olanın içine yapay sınırlamalar yerleştirmek demektir. Bu yanlış adım atıldığı anda insanın yaşam yönü değişir. İlk bakışta küçük, hatta masum görünen bu adım, yüzyıllar boyunca büyüyerek bugünkü düzenleri, kurumları, değerleri ve ilişkileri şekillendiren dev bir akıntıya dönüşür.
Para bolluğun içinde eksiklik duygusu üretir. Sahiplik paylaşımın doğallığını bozar. Hiyerarşi eşitliğin yerini alır. Sınırlar, kurallar ve kontrol mekanizmaları insanın doğal akışla bağını koparır. İnsanların birbirine yabancılaşması, toplulukların ayrışması, güven yerine rekabetin yerleşmesi; tüm bunlar doğanın değil, insan zihninin yanlış bir başlangıçta ürettiği yapay ihtiyaçların sonucudur. İnsan, kendi yarattığı kurallara esir olur; kendi koyduğu sınırlara mahkûm hâle gelir. Yoksulluk gibi, “mecburiyet” gibi, “zorunluluk” gibi kavramlar doğanın değil, yanlış başlangıcın mirasıdır.
Bir yanlış uzun süre devam ederse, insanlar onu doğal sanmaya başlar. Bir düzen yeterince tekrarlanırsa, o düzen sorgulanmaz hâle gelir. Bugün pek çok insan, yaşadığımız sıkışmış hayatın “insanın kaderi” olduğunu düşünür. Oysa bu hayat, insanın doğal hali değildir; yalnızca yanlış bir başlangıcın sonucudur.
İnsan yanlışın içine doğduğu için yanlış ona tanıdık gelir. Tanıdık olan sorgulanmaz. Sorgulanmayınca gerçek görünmez. Gerçek görünmeyince dönüşüm gerçekleşmez. Böylece insan, kendi yarattığı düzen tarafından tüketilir, fakat bu tükenişin sebebini bulamaz. Çünkü sebep bugünde değil, başlangıçtadır.
Doğru Başlangıca Dönme Cesareti
Bu yüzden en önemli soru şudur: Hayat neden böyle? Bu düzen nasıl kuruldu? Hangi adımda yanlış yön seçildi? Bu soruları sormak, başlangıcı yeniden görmek demektir. Başlangıcı görmek, bugünü anlamaktır. Bugünü anlamak, yarını değiştirebilmenin tek yoludur. Bir yaşamın doğru ilerleyebilmesi, doğru bir başlangıcın üzerine kurulmasına bağlıdır. Yanlış bir başlangıç ise insanın bütün yaşamını yanlış yöne sürükler. Bugün karşılaştığımız bireysel ve toplumsal sorunların kaynağı bu ilk yanlıştadır. Bu kökü görmek, dönüşümün kapısını açar. Çünkü yanlış görüldüğü yerde gücünü kaybeder; gerçek ise görüldüğü yerde filizlenir.
İnsanın ihtiyacı, bozuk düzen içinde kendine yeni bir yer bulmak değildir; bozuk düzenin yanlış başlangıcını fark etmektir.
Başlangıcı doğru görmek, insanın kendini, ilişkilerini ve yaşamı yeniden kurmasının ilk adımıdır. Çünkü başlangıç çarpık olduğunda, onun üzerine inşa edilen her adım da fark edilmeden çarpılır; iyi niyet bile aynı çarpıklığın hizmetine girer.
Gerçek özgürlük de ancak burada başlar: Yanlış başlangıcın kökünü görmek, o kökten doğan bütün yanlış anlamaları, kalıpları, korkuları ve alışkanlıkları bir bir fark etmek… İnsanı kendine kapatan görünmez zincirlerin, aslında başlangıçtaki bir yanılgının dalları olduğunu idrak etmek.
İşte bu idrak, özgürlüğün kapısını ilk kez aralar. Çünkü insan başlangıcı görmeden kendini dönüştüremez; başlangıcı düzeltmeden hayatını yenileyemez. Yanlış başlangıç çözüldüğünde ise hem zihin berraklaşır, hem ilişki alanı sadeleşir, hem de yaşamın bütününde içsel bir düzen kurulur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.