Ankara'nın Sıcağında ve Alaska’nın Serinliğinde Barış Arayışları
Cihan İPEK
Bu hafta Cuma günü, Amerika kıtasının kuzey ucunda, Alaska'nın serinliğinde bir barış arayışı zirvesi gerçekleşecek. Ankara'da da haftada bir iki kez "Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" toplantıları gerçekleşiyor.
Alaska'da ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya lideri Vladimir Putin bir araya gelip, Ukrayna savaşını konuşacaklar. Ama o masada savaşın en çok acısını çeken taraf olan Ukrayna yok!
Biz Diyarbakırlılara ve dertlerine çok uzakta gibi görünen Alaskadaki bu gelişme, aslında bizi de yakından ilgilendiriyor. Neden mi?
Çünkü global bir dünyada yaşıyoruz. Savaşlar ne kadar uzakta da olsa etkisi ertesi gün bir sekilde bize de ulaşır.
Diyarbakır’da pazara giden biri bilir ki son aylarda domatesin, soğanın, ayçiçek yağının fiyatı her gün durmadan artıyor. Tarım girdileri dövize bağlı fiyatlandırılıyor. Peki döviz neden yükseliyor? Sadece içerideki ekonomi politikaları yüzünden değil tabii ki. Aynı zamanda dünyada yaşanan savaşlar, krizler, enerji fiyatlarındaki oynaklık yüzünden de döviz yükselir.
Ukrayna savaşının başlamasından bu yana buğdaydan gübreye, petrolden elektriğe kadar dünyada ve Türkiye'de her şey pahalandı. Bu savaşın uzaması demek, küresel belirsizliğin devam etmesi demektir. Bu da, doğrudan olmasa bile, bir şekilde Bismil’deki çiftçinin, Ergani’deki bakkalın, Silvan’daki minibüsçünün cebine de yansıyor.
Barış için bir masaya oturuluyor, ama bir taraf yok!
Putin ve Trump’ın oturacağı masada Ukrayna olmadan barışın konuşulmasını, Diyarbakır’daki iki aile arasında yaşanan bir husumete benzetirsek, şöyle bir duruma benzer. Diyarbakırlı bu iki aileyi barıştırmak için bir arabulucu çıkıyor ama husumet yaşayan ailelerden biri masaya çağrılmıyor. Peki öyle bir barış arayışı inandırıcı ve kalıcı olur mu?
Uzmanlara gore Trump-Putin zirvesinin perde arkasında daha derin pazarlıklar dönüyor. Uluslararası basında çıkan haberlere göre, Rusya bazı Ukrayna topraklarını almak karşılığında savaşta geri çekilme sinyalleri verebilirmiş. ABD tarafı da da bu toprak takasına göz yummaya hazır olabilir.
Peki bu ne demek? Kısaca: Uluslar arası hukuk çiğnenerek, haksız ve saldırgan bir savaşla alınan topraklar üzerindeki hakimiyet, masa başında onaylanırsa, dünyaya şu mesaj verilmiş olur: “Eğer yeterince güçlüysen, istediğini alırsın.” Bu yaklaşım sadece Ukrayna'da değil, dünyanın başka yerlerindeki krizleri de alevlendirir.
Peki, Putin neden bu kadar katı davranıyor?
Yine uzmanlara göre Putin’in bugünkü politikalarının temelinde NATO ve benzer güçlerden gelebilecek dış tehditler değil, içerideki korkular yatıyor. 2012 yılında Rusya’da halk sokaklara çıkmıştı, “Seçim hileli” diyordu. O günden sonra Putin daha da otoriterleşti. Putin ve iktidarı kendi halkından korktu. Çünkü biliyorlardı ki Rusya'da halk bir kere konuşmaya başlarsa, gerisi gelir.
Aslında Putin'in bu politik yaklaşımı, bize de hiç yabancı değil. Bizim topraklarda da yıllarca halkın talepleri, tepkileri şu ya da bu şekilde hep bastırılmak istendi. Herhangibir liderin kendi iktidarını korumak için baskıya yönelmesi, sadece Rusya’ya özgü değil. Güçlü bir lider imajı uğruna halkın sesi heryerde kısılabiliyor, biz daha çok...
Peki, Diyarbakır’da barış deyince halk ne anlıyor?
Diyarbakır halkı “barış” kelimesinin ne kadar değerli olduğunu çok iyi bilir. Yıllarca çatışmaların gölgesinde yaşamış, acılarla yoğrulmuş bir şehirdir Diyarbakır. Burada barış sadece “silahların susması” demek değil, “adaletli ve eşit bir yaşamın başlamış olması” demek olmalıdır.
İşte o yüzden Alaska’daki zirveye bakarken, aklımızda şu soru olmalı: Trump ve Putin arasında gerçek bir barış mı konuşuluyor, yoksa yeni bir denge oyunu mu sahneleniyor? Dediğimiz gibi, barış, sadece silahların bırakılması değil; hakların, kimliklerin, insanların yok sayılmamasıyla gerçek barış mümkündür. Ve eğer kalıcı, gerçek bir barış girişimi için bir masa kuruluyorsa, o masada her sesin duyulması gerekir. Aksi halde, yapılan her “barış” kalıcı değil, yeni bir denge oyununun sahnelenmesi anlamına gelir.
Öyleyse sıradan insanlar olarak biz ne yapabiliriz?
Elbette biz buradan Alaska’daki görüşmeleri değiştiremeyiz. Ama sivil bir cesaretle bir şekilde sesimizi çıkarabiliriz. “Barış olsun ama adaletle olsun” diyebiliriz. Bugün Diyarbakır’dan yükselen bir barış sesi, belki sadece bu bölgeye değil, bütün dünyaya örnek olabilir.
Unutmayalım: Barış masa başında yazılmaz, halkın kalbinde başlar.