Mümin Ağcakaya

Mümin Ağcakaya

Deniz Gezmiş’in son isteği de veda mektubunda kaldı

Deniz Gezmiş’in son isteği de veda mektubunda kaldı

Mayıs ayı duygusaldır. Hem hüznü hem de öfkeyi taşır. Sanki yılın bütün acılarını yüklenmiş gibidir. Yılın her Mayısı; aynı öfke ve duygularla kendini tekrarlar. Bu kadar yüklü olan Mayısın günleri uzun, geceleri ağırdır. Bu yüzden zaman kolay geçmez. Hüznü öfkesi boşalacak yer arar. Her tan atışı Denizlerin gidişini hatırlatır. Mayıs, çok sevilen insanı bağrına almış; ama doymak bilmemiştir. Canların acıları; ya kuşluk vakti ya da tan atmadan, yüreklere düşmüştür. Masumiyeti bozulan bir gecenin sabahında, Denizler yaşamdan koparılıp alınmış; izleri tarih sayfalarına geçmiş; anıları hafızalara kazınmıştır.

Bir deprem sonucu kara parçasında kırılan fay hatları, çok çabuk kapanır. Doğa, oluşan tsunaminin yarattığı tahribatları da bir süre sonra kendini yenileyerek giderir. Fakat tarihin fay hatları; o kadar çabuk ve kolay kapanmaz. Toplumda deprem etkisi yaratan kırılma ve peşi sıra gelen dalgalar önüne kattığını defalarca kıyılara vurur. Tarihin bu karanlık ve derin boşluğu bir anafor gibi, canları içine doğru çeker. Halk; bu fay hattına düşenlerin, acısını, öfkesini ve yarasını bir değil birkaç ömür unutamaz. Zaman geçer, yaralar kabuk bağlar ama acısı inceden inceye devamlı sızlar. Halk hafızalarda iz bırakan anıları; küllenen köz gibi koru içinde sürekli canlı tutar. Yeni kuşaklar bu koru geleceğe taşır.    

Ölüm ve doğumların iç içe geçtiği Mayıs da sevgi, dostluk, inanç, acı, öfke ve erken ölüm birbirine karışır. Yaşamdan koparılanların sözleri miras kalır. 
Gecenin karanlığını en çok kim sever? Baykuşlar ve kötülüklerini gizlemek isteyenler. Gece ne kadar uzun olsa da, sonunda ışık galebe çalacak ve gecenin karanlığı yarılmaktan kurtulamayacaktır. Tan attığında gece artık geride kalacaktır.

Ölümle alay eden yaşama tutkuyla bağlı; sevinç ve coşkusuyla duygusallık akan insan olmak. Ölüme güle oynaya gitmek. Kendi ölümünü hiçe saymak, kolay mıdır? Böyle bir tavır almak, duruş sahibi olmak sıradan insanların harcı değildir. Bunun için hani halk arasında söylendiği gibi mangal yürekli insanlar olmayı gerektirir.

Sevgi ve bilgelikleri; onların temel ekseni oldu. Sevgiye o kadar inanmışlardı ki; insana ait sevinç, coşku, duygu ve hüzünleriyle bir sevgi insanıydılar. Hep sevgiden söz ederlerdi. Onlar bir yudum çayı, bir nefes sigarayı bile çekmeden… O kısacık özgür geçen ömrün son anında… Özlenir hayat, bahar kokusu. Bir de; ölümden önce, yenilmez umudun direnişiyle, yaşama veda etmeden; önce Rodrigez’in gitar konçertosunu dinlemek.

Açılır demir kapılar peşi sıra. Koridorda yankılanır kapıların ürperten gürültüsü... Zincir şakırtıları, anahtar sesi... Koridorlarda ölüm sessizliğini bozar. Kapanır kapılar. El etek çekilir. Sonra tekrar aynı sessizlik çöker Mayısın gün ve gecelerine. Ulucanlardan konçertonun nameleri yükselir. Gecenin karanlığı yarılmadan, Hüseyin Gazi Dağı boynunu büker. Türküler öksüz kalır.
Her gece; günün zulmünü karanlığı içinde gizlese de; tan atışı karanlığı parçalamaya başladığında; güneşin aydınlığına ayak diretmesi sonuçsuz kalır. Yaşam tüm çıplaklığıyla yeniden boy verir ve umut inadına varım der. Mayısın çocukları yaşam sevincini yitirmez, ölüme merhaba demeye devam eder.

 ​Denizin son isteği olan demli bir çayı içemedi, sigarasından bir nefes çekemedi; direnişin ve isyanın hüzünlü müziği Rodrigo’yu dinleyemedi. Son isteği,  veda mektubunda kaldı.

Bütün duygular birbirine karışır. Gözyaşları içe akar.

 Kalbi Denizlerle birlikte olanlar umutlarını ve heyecanlarını başka baharlara saklarlar.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mümin Ağcakaya Arşivi
SON YAZILAR