Birsen İnal

Birsen İnal

Diyarbekir’de Bir Ev Ve Fixator Okul Yakalıkları

Diyarbekir’de Bir Ev Ve Fixator Okul Yakalıkları

Geçen gün sevgili arkadaşım Zübeyde Fidan Kırmızı ve kız kardeşi Jiyan ile Suriçi’nde dolaşırken ayaklarım beni bizim sokağa yani Lalebey Mahallesi PuşucuSokağa götürdü yine. Giderken en az beş bin yıllık geçmişe sahip olan şehrin tarihi kimliğini taşıyan Diyarbakır'ın evlerini deyim yerindeyse kapı kapı anlatıyordum. Ben anlatırken Jiyan da elindeki telefonla kayıt yapıyor fotoğraf çekiyordu.

Anlata anlata Meryem Ana Süryani Kilisesi’nin oraya geldik ve ben bir kapının önünde durarak heyecanla anlatmaya başladım. Zübeyde bunu yazmamı istedi. Ne zamandır ben de yazmayı istiyordum Zübeyde’nin dürtüsüyle yazıyorum işte.

1.jpg

Ortaokul birinci sınıftan ikinci sınıfa geçtiğim yaz tatiliydi. Canım sıkıldığı bir gün pencereleri bizim kapıya bakan Süryani komşumuz Havva ablalara gittim. Havva abla, eşi Yusuf abi ve birkaç komşu kızımız bir şeyler yapıyorlardı. Hoş beş faslından sonra ne yaptıklarını sordum. Okul yakalığı yaptıklarını söylediler. Merakla incelemeye başladım. Yusuf abi Singer marka dikiş makinasında dikiş dikiyordu. Merakla diktiklerine baktım. İki katlı, beyaz kolalı bir kumaşakurşun kalemle yakalık şekli çizilmiş ve etrafı kabaca kesilmişti. Yusuf abi yakalıkları ustaca dikiyor, dikerken yakalıkların köşesine iç kısmına gelecek şekilde birit yerleştiriyordu. Dikilen yakalıkları Havva abla alıyor elindeki terzi makasıyla adeta makinadan çıkmış gibi ustaca kesiyordu. Keserken bıraktığı dikiş payı bir milim bile kaymıyordu. Kesimi biten yakalıkları içi su dolu bir kabın içine atıyordu. Kızlardan biri, suya atılan yakayı iç kısmından bir parmak girecek kadar açık bırakılan yerinden çevirerekiki aşamalı ütü işleminin birinci basamağını yapacak arkadaşına devrediyordu. Islak yakayı eline alan kız, yakalığın çevrilmek için açık bırakılan kısmını düzgün bir şekilde içe doğru kıvırdıktan sonra elindeki kömür ütüsüyle ilk aşama ütüsünü yapıp ikinci aşama için diğer ütücü kıza aktarıyordu. Son aşama ütülemeyle kalıp gibi olan yakalıklar Havva ablanın kontrol onayıyla bitmiş oluyordu.

Yakalık yapma işi hoşuma gitmişti. O günden sonra canım sıkıldıkça Havva ablalara gitmeye başladım. Gitmişken yardım da ettim. Bu yardımlarım daha sonra haftalıkla işe başlamama vesile olmuştu. Haftalık on lira alıyordum. Okul masraflarım için biriktiriyordum. Günlerimiz çok eğlenceli geçiyordu. Güzel sohbetlerimiz oluyordu. Evlerimiz yakındı. Öğlen yemeği için eve gidiyorduk. Bazen de Havva abla bize ikramda bulunuyordu. Kendi elleriyle yoğurduğu, Tümes amcanın fırınında pişen nefis buğday ekmeği ve yine kendi elleriyle erittiği otlu peynir ve taş üstünde kırarak salamurasını yaptığı Derik’in meşhur yeşil zeytini ve taş dibekte döverek hazırladığı zahter ile yaptığımız o kahvaltıların tadını bir daha bir yerde bulamadım. Hafta sonu cumartesi öğlenden sonraları biten yakalıkları satış için hazırlıyorduk. Kimisini zımbalı yapıyorduk. Birimiz delecek ile deliyor bir diğerimiz de zımbalıyorduk. Son olarak üzerinde mavi renkle FİXATOR YAKALIKLARI yazılı poşetlere koyuyor birimiz de poşetin ağzını zımbalıyorduk. Satışa hazırlanan yakalıkları Patron dedikleri Zeki abimiz gelip teslim alıyordu.

2.jpg

Bir ay kadar Havva ablalarla birlikte çalıştıktan sonra haftalığıma yüzde yüz zam alarak Zeki abinin atölyesine transfer oldum. Zeki abinin atölyesi annesi ile birlikte yaşadıkları evin alt katındaydı. Evleri bizim küçenin sonunda Meryem Ana Kilisesinin karşısında iki katlı avlusuz bir evdi. Evin üst katı iki oda bir holden oluşuyordu. Alt katta ise mutfak bir çalışma odası ve arka tarafta devasa bir kiler gibi yer vardı. Bu kiler Zeki abinin çalışma alanıydı. Buraya kimsenin girmesine izin vermiyordu. Ben oraya sadece kolalanmış kumaş topunu almak için girebiliyordum. Kumaşların kolalanması için kazanlar, torbalar dolusu kola malzemeleri ve kolalanan kumaşları kurutmak için yere yatay şekilde uzun uzadıya tahta askılıklar vardı. Zeki abinin dışında kolanın formülünü bilen yokmuş. Sır gibi saklıyormuş. Bana öyle anlatılmıştı. Benim çalışma odam orta büyüklükte bir odaydı. Küçeye (sokağa) bakan bir penceresi vardı. Odanın bir duvarında iki tane paca (niş) vardı. Ortada da yaklaşık bir metre eninde iki metre uzunluğunda ahşap bir çalışma masası vardı. Görevim; bana verilen günlük iki top kumaşa çelikten yapılmış yaka kalıbıyla kumaşı ziyan etmeden kurşun kalemle yakalık modeli çizmek sonra da kesmekti. Çizmek beni zorlamıyordu ama kesme işlemi yaparken incecik parmaklarım tahriş oluyor, ağrıyordu. Sabah sekiz akşam beş çok seri bir şekilde çizim yaparak iyi iş çıkarıyordum. Ama sıkılıyordum çünkü Havva ablalardaki gibi bir ekip yoktu. Zeki abinin annesi hiç aşağı inmiyordu. Bazen öğlen yemeği için iner, birlikte yemeğimizi yerdik. Çok hoş bir hanımefendiydi. Zeki abi de güler yüzlü, hoş sohbet ve oldukça esprili biriydi. Genelde il dışındaydı. Ürün sevkiyatıyla uğraşıyordu. Haftada bir iki gün Diyarbakır’da oluyordu. Geceleri kolalama işini, gündüzleri de benim çizdiğim ve kestiğim yakalıkları evlere dağıtım işiyle uğraşıyordu. Sanırım bu hazır yakalıkları Türkiye’de ilk üreten kişiydi Zeki abi. Bir ay çalıştım, zaten okullar açılacaktı. Zeki abiye ayrılacağımı söyledim. Haftalığıma zam yapacağını söyledi. Ama ben ısrarcıydım. Ayrılışım Zeki abiyi zora sokmuştu. Yerime birini buluncaya kadar biraz daha idare ettim ve ortaokul süresince kullandığım bir düzine Fixsator yakalıklarım elimde sanki sigortalı bir işten ayrılıyorcasına tazminatım da cebimde işten ayrıldım. İşte böylesi güzel insanlarla yaşamanın, paylaşmanın anısıyla adımlarım ben Diyarbekir’in kalbi Sur küçelerini her gidişimde biraz daha özlemle…

Saygıyla …

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Birsen İnal Arşivi
SON YAZILAR