Zülküf Kışanak

Zülküf Kışanak

Ebra Kelekê Kaya Resimleri…

Ebra Kelekê Kaya Resimleri…

Batman’ın Gercüş ilçesi Bağözü (Xiro) köyü, Dicle nehrine nazır antik kaleden adını alan Deleser mezrası sınırları içinde yer alan ‘Ebra Kelekê Kaya Resimleri’, bölgenin tarihi, kültürü, sosyolojisi, inancı açısından önemli ip uçlar barındırıyor. Önü açık, yarım mağara biçimindeki kayanın üst kısımlarında daha çok siyah ve kırmızı kök boya ile yapılan insan yüzü, süvari, at, eşek, dağ keçisi, deve kuşu, kuş, çiçek, hayat ağacı gibi çok sayıda tanıdığımız, tanımadığımız hayvan ve bitki resmi ile alt kısımlarda ise daha çok kazıma tekniğinin kullanıldığı dağ keçisi çizimler yer alıyor. Ebra Kelekê Kayası’nda halaya duran, dövüşen, güreşen, çalışan, at süren, eşek binen, cirit atan insanlar ile her bir tarafa yayılmış sayısız dağ keçisi ile ok ve mızrak kullanan avcının yer aldığı av sahneleri yer almaktadır.

Bölgemizde, uygarlık beşiği Mezopotamya’da, Anadolu’da, hatta dünyanın başka bir yerinde eşi benzeri olmayan Ebra Kelekê Kaya Resimleri, yok olmakla karşı karşıya. İlk defa 2012 yılında gördüğüm, fotoğrafladığım kaya resimlerinin, her geçen gün biraz daha tahrip edildiğini gördüm. Batman Belediyesi için 2013 yılında yazdığım ‘Tarihiyle Buluşan Kent, Batman’ adlı tanıtım kitabında ayrıntılı olarak yer verdiğim Ebra Kelekê Kaya Resimleri’ne yönelik hiçbir önlemin alınmadığına, dahası görmezlikten gelinerek yok olmasına, tarihi kalıntıları öğüten birer makina gibi çalışan defineciler tarafından tahrip edilmesine göz yumulduğuna ressam arkadaşım Mehmet Hoca ile gerçekleştirdiğimiz üçüncü ziyaretimde bir daha tanık oldum…

*

Belediyenin, valiliğin ilgisini çekmeyen Ebra Kelekê Kaya Resimleri, Dicle nehrinin hemen öte yakasında, kuş bakışı mesafesi en fazla on kilometre olan bilim, sanat, edebiyat yuvası Batman Üniversitesi’nin de hiç mi hiç ilgisini çekmemiş, adı geçen üniversite oralı bile olmamış. Ebra Kelekê Kaya Resimleri’ni incelemek, kayıt altına almak, resimler hakkında bilimsel bilgi üretmek bir yana, burayı adeta yok saymıştır, görmezlikten gelmiştir, dahası tahribata uğramasına göz yummuştur, kaçak definecilerin insafına terk etmiştir.

Diyelim ki Ebra Kelekê Kaya Resimleri’yle ilgilenmek adı geçen üniversitenin görev alanına girmiyor, dahası kentin kültürel ve tarihi değerleri onu ilgilendirmiyor, bunu kabul edip geçelim. Görünen o ki görev alanlarından biri de Batman olan Diyarbakır Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğü’nün de ilgisini çekmemiş Ebra Kelekê Kaya Resimleri. Adı geçen müdürlük, resimleri koruma altına almak için kılını bile kıpırdatmamış. Vurdum duymaz bu tavrı anlamak, dahası bu tavrı iyi niyetle yorumlamak mümkün değildir…

Türk kültürünü çağrıştıran, Müslüman Arap alemini hatırlatan yada Fars’ı akla getiren resimler olsa sahiplenilmesini, korunmasını, hatta birkaç kilometre ötesindeki üniversitenin düzenleyeceği konferanslara, sempozyumlara, ciltler dolusu bilimsel çalışmalara, saha raporlarına, bilmem ne tezlerine konu olmasını anlardım, bölgenin kadim kültürünün, binlerce yıl önce yapılmış Kürdün Delilosu’nun resmedildiği kayalığı ne diye korusunlar ki, ne diye geleceğe aktarsınlar ki, ne diye insanlığın ortak mirası haline getirsinler ki. Ebra Kelekê Kaya Resimleri’nin adı geçen kurumların adeta el biriliği ile kendi tarihine düşman edilmiş ahmak kaçak definecilerin talanına terk edilmesinden daha önemli, daha kutsal bir görevleri, misyonları varmış gibi konuştum. Neyse…

*

Ebra Kelekê Kaya Resimleri, aradan geçen binlerce yıldan bu yana hiçbir şey başına gelmemiş, ilk günkü gibi korunmuşlar. Dahası binlerce yıl boyunca resimlere yarenlik yapan kadim koçerler, Hebizbin’in çiftçileri, avcıları onları canları gibi korumuş, dahası resimlerin bulunduğu kayalığı kutsal bir mekan, dokunulmaz bir tapınak gibi görmüş. Bağözü köyünden beni oraya, Ebra Kelekê Kaya Resimleri’ne götüren yaşlı adamın, “Ben çocukken de bu resimler vardı. Aynı böylelerdi. Ben yaşlandım, onlar aynı kaldı. Ne silindiler, ne soldular. Dedemin çocukluğunda da aynı böylelermiş. Gerisini sen düşün…” demesi resimlere olan hayranlığımı daha da artırmıştı. Namazında, niyazında olan yaşlı Hebizbinli bu adamın resimlere dokunmadan, hatta bir adım geride durarak onlar hakkında konuşması, bilgi vermesi tarifsiz bir hayranlık bırakmıştı bende, dahası yaşlı adamın resimlere gösterdiği saygı beni derinden sarsmıştı adeta. Son ziyaretimde daha net fotoğraflar çekebilmek için alttaki bir iki resmin üstündeki tozu silmeye çalışırken Hebizbinli yaşlı adamın resimlere gösterdiği saygı aklıma gelince sarsılarak geri çekildim, onun durduğu yerden fotoğraf çekmeye devam ettim…

*

Daha yeni yeni keşfedilen bakir Hebizbin bölgesi, artık eskisi gibi yabancıya kapalı bir yer değil, özellikle Dicle nehrinin iki yakasını birleştiren Kantar köprüsü yapıldıktan, bir de Bismil’in Barav bölgesiyle bağlantı yolu açıldıktan sonra yol geçen hanına döndü. Şehirli ne kadar defineci cahil cühela, kendi değerlerine yabancı, kestirmeden zengin olmanın yolunda telef olan insan varsa hepsi bölgeye dadanmış gibi, önlerine gelen her yeri kırıp döküyorlar, tarihi yerleri yok ediyorlar. Kimi yeri dinamitliyor, kimi yeri ise kazma kürek marifetiyle yok ediyor. Definecilerin gazabına uğrayan yerlerden biri de Ebra Kelekê Kaya Resimleri’dir. Resimlerin bulunduğu kayayı, kayanın altını, önünü dahası her bir yanını şuursuzca tahrip etmeleri içler acısı bir durum. Binlerce yıl sonra, insanlığın geldiği bu aşamasında bu duruma tanık olmak ne kötü…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Zülküf Kışanak Arşivi
SON YAZILAR