GAZZE İÇİN AĞLADIK, Paylaştık, Kutladık… Peki, Ya Sonrası?
Sosyal Medya Aktivizmi ve Eylemsizliğin İronisi Üzerine
Büyük bir coşkuyla hazırladığımız pankartları, Filistinli çocukların cansız bedenlerinin fotoğraflarıyla süsledik. En kalın harflerle "Kahrolsun İsrail" yazdık. Mikrofonu alan herkes, en yüksek sesiyle Siyonizm’e lanet okudu. Dualar edildi, gözyaşları aktı, sosyal medyada "görkemli" bir paylaşım seli oluştu. Herkes birbirini tebrik etti: "Ne güzel organize olduk! İsrail şimdi korksun!"
Peki, gerçekten öyle mi?
1. Gösterişin Politikası: Sosyal Medyada ‘İyi Hissettiren’ Aktivizm
Sokaklar, "Gazze’ye özgürlük" sloganlarıyla çınlarken, aslında çoğumuz için bu eylemler bir tür "vicdan rahatlatma ritüeli" haline geldi. Pankartların üzerindeki çocuk fotoğrafları, acının estetize edilmiş birer metaforu oldu. Sosyal medyada paylaşılan videolar, "bakın ne kadar duyarlıyız" mesajı verirken, algoritmaların bize sunduğu "beğeni" tuzağına düştük.
Burada sorulması gereken soru şu: Kaç kişi, o pankarttaki çocuğun adını biliyor? Kaç kişi, Gazze’deki hastanelerin ilaç ihtiyacını araştırdı? Kaç kişi, Filistinli mültecilerin Avrupa sınırlarında nasıl geri itildiğini takip ediyor?
Slogan atmak kolay. Zor olan, acıyı bir "trend" olmaktan çıkarıp somut bir dayanışmaya dönüştürmek.
2. "Dua Edip Ağlamak" Yetmiyor: İsrail’in Hesap Vereceği Mekanizmaları Zorluyor muyuz?
Dualar elbette kutsal. Ağlamak insani. Ancak İsrail’in işlediği savaş suçlarını uluslararası mahkemelere taşımak için hukuki mücadele yürütenlerin sayısı neden bu kadar az? Gazze’ye insani yardım koridoru açılması için devletler nezdinde lobi faaliyeti yapan kaç sivil toplum kuruluşumuz var?
Örneğin, Güney Afrika’nın İsrail’i Uluslararası Adalet Divanı’na (ICJ) taşıması, kolektif bir hukuk mücadelesinin ürünüydü. Peki biz, "İsrail soykırım yapıyor" derken, bu iddiayı hukuki zemine taşımak için ne yaptık?
Bir pankart asmakla, bir çocuğun hayatını kurtaramayız.Ama o çocuğun ailesine tazminat davası açan avukatları desteklersek, belki...
3. "Kutlamak" mı, "Yenilgiyi Kabullenmek" mi?
Eylem sonrası birbirimize sarılıp "ne güzel iş yaptık" demek, aslında bir tür "eylemsizliği normalleştirme" biçimi. Çünkü gerçek zafer, İsrail’e uygulanan silah ambargosunun genişlemesiyle veya Batı Şeria’daki yerleşimcilerin durdurulmasıyla gelir.
Tarih bize gösterdi ki, "kutlanacak" zaferler, ancak organize direniş ve diplomatik baskıyla kazanılır.
- 1980’lerde Güney Afrika’daki apartheid rejimi, sokak eylemleri + küresel ekonomik yaptırımlar + kültürel boykotlarla devrildi.
- Vietnam Savaşı’nı bitiren, sadece protestolar değil, askeri ve siyasi maliyetin ABD’yi çökertmesiydi.
Bizse, "güzel bir gösteri yaptık" diyerek kendimizi kandırıyoruz.
4. "Artık İsrail Düşünsün" Demek: Gerçekçi mi, Naif mi?
"Artık İsrail düşünsün" söylemi, bir anlamda "Biz yaptığımızı yaptık, gerisi onların sorunu"demek. Oysa İsrail devleti, 75 yıllık işgal pratiğiyle bunun hesabını çoktan yaptı. Onlar için birkaç sosyal medya hesabının "kahrolsun" paylaşımı, hiçbir şey ifade etmiyor.
Asıl soru şu: İsrail’i dize getirecek küresel baskı mekanizmalarını nasıl harekete geçirebiliriz?
- Türkiye’nin İsrail ile ticaret hacmi ne kadar?
- Türk şirketlerinin İsrail’e yaptığı ihracatı durdurmak için ne yapılıyor?
- Üniversitelerimizde İsrail üniversiteleriyle iş birlikleri devam ederken, "akademik boykot" talepleri neden gündemde değil?
5. "Biz" Ne Yapmalıyız?
1.Bilgiye Dayalı Aktivizm: Gazze’deki insani krizin detaylarını öğrenmek, BM raporlarını okumak, yerel STK’larla iletişim kurmak.
2. Ekonomik Baskı: İsrail ürünlerini boykot listelerini yaygınlaştırmak, belediyeleri İsrail’le iş yapan firmalara yaptırım uygulamaya zorlamak.
3. Hukuki Mücadele: Uluslararası hukukçularla iş birliği yaparak İsrail’in savaş suçlarını belgelemek ve mahkemelere taşımak.
4.Kültürel Direniş: Filistin sinemasını, edebiyatını, müziğini destekleyerek "insani perspektifi" güçlendirmek.
Acıyı Tüketmek Yerine, Ona Sahip Çıkmak
Gazze’deki her ölüm, insanlığın ortak vicdanında bir yara. Ancak bu yaraları,"paylaşılabilir içerikler"haline getirip tüketim kültürüne kurban etmek, acıyı daha da derinleştiriyor.
Gerçek dayanışma, gözyaşlarını stratejiye dönüştürmekle başlar. Unutmayalım: "İsrail’in korkması için, pankartlar değil, politikalar değişmeli."
Not: Bu yazı, "eylem yapmayın" demiyor. Aksine, "eylemi kalıcı kılın" diyor. Çünkü Gazze, hashtag'lerin geçiciliğini değil, direnişin sürekliliğini hak ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.