Yahya ÖGER

Yahya ÖGER

KOBANİ’DE OYNANAN OYUN: Kutsala Saldırı ve Tarihi İhanet Tiyatrosu

KOBANİ’DE OYNANAN OYUN: Kutsala Saldırı ve Tarihi İhanet Tiyatrosu

Kürt halkı, tarih boyunca inancını, kimliğini ve onurunu birlikte taşımış bir millettir. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs surlarında dalgalandırdığı sancak, sadece bir fetih alameti değil; Kürtlerin İslam’la olan kadim bağının sembolüydü. O sancak, bir halkın imanını, vakarını ve adalet anlayışını temsil ediyordu. Fakat bugün, aynı topraklarda, aynı kimliğin çocukları, o kutsal mirasa sırt çeviren bir tiyatronun figüranları hâline getiriliyor.

Bir Protesto Değil, Bir Operasyon

Kobani’de sergilenen o sahne –kadınların çarşaflarını yere atarak “özgürlük” naraları attığı o gösteri– bir protesto değil, bir psikolojik operasyondur. Bu sahnenin senaryosu çok önceden yazılmış, finansmanı dışarıdan sağlanmış, yönetmen koltuğunda ise “toplumsal mühendislik” oturmuştur.

Amaç, Kürt kadınının örtüsünü değil; Kürt halkının imanını, aidiyetini ve köklerini soymaktır. Bu bir sembol savaşıdır. Çünkü biliyorlar ki bir halkın değerlerini yok etmek, topraklarını işgal etmekten daha kalıcı bir esarettir.

Yere atılan çarşaf, aslında bir halkın hafızasının, inançlarının ve vakarının üzerine atılmış bir gölgedir. Düne kadar “IŞİD zulmüne direnen kadın” diye anılan figür, şimdi Batı’nın ideolojik laboratuvarında bir “proje objesi”ne dönüştürülmüştür.

Kimliğin Soyulması Operasyonu

Batılı fonların, medya organlarının ve kimliksiz ideologların planı nettir: Kürt halkını İslami değerlerinden koparmak, onu “sekülerleştirilmiş bir etnik unsur”a dönüştürmektir. Çünkü İslam’la bağı koparılmış bir Kürt toplumu, ne Selahaddin’in mirasına sahip çıkar ne de mazlumlara umut olur.

Bu, sadece inanca değil, Kürt’ün varlık bilincine yapılmış bir saldırıdır. Çünkü Kürt halkı, tarih boyunca imanıyla var olmuş, imanını kaybettiğinde ise kimliğini de yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Bugün “kadın özgürlüğü” kisvesi altında yapılan şey, aslında zihinsel bir sömürge kurma girişimidir. Kobani’de yere atılan örtü, Batı başkentlerinde “modernlik” olarak alkışlanırken, aynı Batı ülkelerinde başörtüsüyle okula giden bir Müslüman kız çocuğu eğitim hakkından mahrum bırakılmaktadır. İşte bu, en yalın hâliyle çifte standarttır, ikiyüzlülüktür.

Arap Sessizliği ve İslami Devletlerin İhaneti

Bugün Kürtlerin yaşadığı her trajedide, Arap dünyasının ve sözüm ona “İslam devleti” olduğunu iddia eden yönetimlerin sessizliği hatta desteği dikkat çekicidir. Suriye’den Irak’a, İran’dan bazı Körfez ülkelerine kadar birçok rejim, Kürtlerin varlık mücadelesine karşı ortak bir suskunluk hattı kurmuştur.

Kimi zaman operasyonlarla, kimi zaman ambargolarla, kimi zaman da diplomatik tezgâhlarla bu halkın iradesi bastırılmak istenmiştir.

Ama unuttukları bir şey var: Kürtlerin İslam’la olan bağını hiçbir baskı, hiçbir ihanet koparamaz.

Arap toplumlarının Kürtleri yok saymaya çalışması, sözüm ona İslami devletlerin Kürtlere yapılan operasyonları desteklemesi, Kürtlerin İslam’dan uzaklaşmasına yol açmamış, açamaz da. Çünkü Kürt’ün imanı bir siyasi tercihin değil, kalbi bir teslimiyetin ürünüdür.

Kürt, İslam’a inandığı için değil; İslam’la var olduğu için Müslümandır. O bağı, tankla, yasakla, iftirayla koparabileceğini sanan her güç, sonunda tarihin çöplüğüne savrulacaktır.

Tarihten Gelen İroni: Dün Yasaklayan Devlet, Bugün Taklit Ediliyor

Ne gariptir ki Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarında çarşaf ve fes karşısında sergilenen “medenileştirme” tepkisinin aynısını bugün Kürt toplumunun bazı kesimleri göstermektedir. Dün o yasakçı anlayış, Batı’nın modelini “modernleşme” diye dayatıyordu. Bugün ise aynı Batı, Kobani’de aynı zihniyeti “özgürlük performansı” olarak pazarlıyor.

Acı olan, o dönemde mağduriyetin en büyüğünü yaşayan Kürt halkının çocuklarının şimdi o yasakçı zihniyetin figüranları hâline getirilmesidir. Bu, sadece tarihî bir trajedi değil; kendini inkârın en ağır biçimidir.

Köklerine Sırt Çeviren Halk, Kendi Mezarını Kazar

Tarih boyunca kimliğini terk eden hiçbir toplum, uzun süre varlığını sürdürememiştir. Bugün Kobani’de yere atılan çarşaf, sadece bir kumaş değildir; o, Kürt kadınının onurudur, Halepçe’de mazlumların gözyaşıdır.

Ahmed-i Hânî, Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran ve bu topraklarda yaşayan binlerce aydın insanın duasıdır.

Kürt halkının düşmanı, inancını hedef alan batı fonlu ideologlar kadar, bu tiyatroya alkış tutan kendi aydın görünümlü işbirlikçileridir. Onlar, halkın duygularını kullanarak kendi efendilerinin ajandasını uygularlar.

Sonuç: İhanet Değil, Direniş Zamanı

Bugün yapılması gereken şey; Kobani'deki o kirli oyunu ifşa etmek, Kürt halkının asıl gücünün imanında ve vakarında saklı olduğunu yeniden hatırlatmaktır. Kimlik, moda akımlarla değil, asaletle korunur.

Gerçek özgürlük, başkalarının yazdığı senaryolara figüranlık etmek değil; kendi değerlerine sahip çıkmaktır. Kürt halkının geleceği, çarşafı yere atan ellerde değil; o çarşafı onurla taşıyan anaların duasındadır.

Batı’nın projeleri gelir geçer, fonlar tükenir, sahneler kapanır. Ama imanla yoğrulmuş bir halkın vicdanı ne satılır ne de sahnelenir. Kobani’de yere düşen, bir kumaş değil; bir halkın kendine yabancılaştırılmak istenen onurudur.

Ve unutulmamalıdır:

Köklerinden utanarak modern olunmaz, inancına düşmanlık ederek özgür olunmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yahya ÖGER Arşivi
SON YAZILAR