Ayşe Sökülmez

Ayşe Sökülmez

Öylesine bir gezi notu

Öylesine bir gezi notu

Memleketten uzak yaşayınca bilen bilir ne burada ne de orada kimse bizi saymaz.

Özellikle de orada, doğup büyüdüğümüz ülkede, şehirde…

Sur’ların onarım işine kafa yoruyorum hiç mi kimsenin vidanı sızlamaz bakın her geldiğimde biraz daha bozulmuş biraz daha yıkık gelişi güzel o güzelim taşlar siyaha boyanmış araları kalın ve hoyratça kireçle sıvanmış canım bazalt taşlar nerdeyse ağlayacak vaziyete gelmiş dediğimde burada yaşamayan şehir hakkında ahkam kesmesin mümkünse karışmasın bu bizim iç meselemiz deyip kapatır ağzımızı dilimizi lal oluruz o vakit.

Seyrederiz sadece. Ve her gidişimde ilk yaptığım şey sessizce şehirde yalnız başıma çıkar dolaşır gezerim.

Taşların hepsi yerli yerinde mi diye serserice hem de dolaşır durum.

Sonra geçer karşısına oturur onlarla dertleşirim.

Başlarına yeni gelen felaketten yıkık dökük hallerinin fotoğrafını hafızama kaydeder uğradığı yeni hasarı yüreğimde derin bir sızıyla hisseder ve şimdilik size veda vakti diyerek şehirde kaç gün kalacaksam artık onların her birinin tek tek yüreğine dokunarak devam ederim.

Dünya da şimdiye kadar gördüğüm bütün olağan üstü güzel şehirlerin kasabaların köylerin şerifine ant içer ve şöyle derim içimden içimin en derinliklerinden bir gün mutlaka tarihe mal olmuş varlığını bugüne kadar sürdürmüş her tür kötülüğe karşı kendini bu günlere kadar getirmiş bu şehri bu şehrin her bir bazalt taşını tüm dimdik ayakta kalmış dünyadaki bu bütün güzel tarihi şehirler aşkına koru!

Bundan yıllar önce Alman arkadaşlarımla birlikte, ki sayımız yirmi sekiz kişiydik İstanbul’ a gitmeye üç dört günlüğüne şehir gezisi yapmaya karar verdik.

Her birini bu geziye tek tek ikna etmek başta kolay olmadı.

Daha önce de küçük arkadaş guruplarımla hemen hemen yılda bir veya iki defa olmak üzere bu gezileri keyifle zevkle tertipledim.

Amacım en azından kendi çevremde de olsa önyargılar üzerinde düşünmek,

kafa yormamızı sağlamaktı.

Yol ve yolculukta yola çıkanla yolculuk yapan açıksa kafası ve beyni yolculuğa başladığı andan itibaren beyin dalgaları devreye girerek bunun farkına varır ve yolculuk sonunda inanılmaz bir değişimle döndükten sonra bir iki gün hatta hafta on gün kendine ancak gelebilir bunun hazzını ve keyfini çok iyi bilenlerdenim denebilir.

Yol ve yolcunun maksadı ve yola çıkış sebebi bu ise tadından doyum olmaz ne o yolun ne de o yolculuğun.

Hazırlıklar uzun ve yorucu geçti benim açımdan.

Yorucu çünkü her dakika değişik sorularla karşılaştım.

Kendilerine göre haklılardı ilk defa uçağa binen ve ilk defa doğuya gidenler vardı aralarında.

Her şeyi ayarladıktan sonra yola çıktık uçağımız iki saatten fazla Münih havalimanında rötar yaptı.

Arkadaşlarımın hepsi bunu fırsat bilerek hiç itiraz etmeden homurdanmadan ellerinde kalın gazeteler kitaplarını açıp aralıksız hepsini okuyup üflediler.

Üflediler?

Şaka üfleme yok.

Kiminin elinde İstanbul gezi rehberi arar ara bana soruyorlardı haritaları açıp gezi güzergâhımızda şurası da var mı burası da var mı deyip yoksa mümkünse planımıza yeni planlar ekliyordum.

Uzatmadan uçağa bindik en arka koltuklarda yerimizi aldık aynı şekilde daha havalanmadan gazetelere kitaplara herkes gömüldü kimse tuvalete kalkıp gitmedi hostesten onu şunu bunu istemedi sormadı.

Bende çok kafam dağınık olur genelde yolda yolculukta en sevdiğim sık okuduğum bir kitabı alırım yanıma.

Çünkü okuduklarımı hatırlarım tekrar, altını çizdiğim yerleri nerde ne zaman okurken çizdiğimi hatırlayıp bir tür yol ve yolculuk meditasyonu yaparım.

En mühimi şimdi bu arkadaşlarımla iner inmez geziye başlayacağımız yeri önceden ayarladığımdan bunların şehri görür görmez hayranlıklarının, hayret edeceklerinin görsel hafızamda resimlerini çekeceğim anı iple çekmeye koyulurum.

İlk tercihim daha yıkılmamış haliyle tabi ki Taksim Meydanı ve İstiklal caddesi Beyoğlu, Cenevizlilerin Galata Kulesi ki oradan yetişirsek akşam ezanını dinlemeyi, yine vakit yeterse Galatasaray Lisesi Müzesini ve daha, daha benim göstermeye doyamadığım onların da bu gün bitmesin kendilerini birden saatler süren okumalarından çıkarmış bir Cin ve işte buradasınız tadın İstanbul’ u diyeceği bin bir gece masallarında şehre ilk gelenlerin ellerinde bir fenerle bütün karanlık kuytu Beyoğlu’ nun ara dar sokaklarından Galata Kulenin tepesine oradan büyün şehrin sesini duyacak ve büyülenecekleri zamana hepimiz birden bardaklarımızı havaya kaldırdık.

Hoş geldiniz, şerefler verdiniz derken bendeki mutluluğu ve guru görmeliydiniz o zaman.

Konumun başlığı kıskanmak mevzusu idi.

Fakat böyle dalmışken ne aklıma ön yargı ne de kimin kimi kıskandığı geldi.

Sadece geziye sonradan rica üzerine önerilen ve sonradan benim tanımadığım iki kişi herkesten farklı bakıyor gezi boyunca onları memnun etmek için olağan üstü bir çaba sarf ediyordum.

Ne yapıyorsam hiçbir şeyi beğenmiyorlardı.

Balık restoranında dana kebap istiyorlardı otantik doğu yemekleri restoranında domuz yahnisi.

Topkapı gezisinde sen neden ödemiyorsun diye kızarak benim müze kartım var demeonları tatmin etmemiş bilet almalarına rağmen sarayın avlusunda bir ağacın altında öyle oturmuşlardı.

Neden bilet aldınız ve sarayı gezmiyorsunuz dedim kendilerine içinde henüz çalınmamış “Kaşıkçı Elması” var dünya onu görmek için gelir demem rağmen hayır dediler ana okuluna giden çocuklar gibi kollarını kendilerine bağlayarak.

Tamam dedim siz bilirsiniz.

Yarınki gezi planımızda Ayasofya var, tamam orayı gezersiniz dediğimde çoktan yüzlerini bana karşı çevirmiş yerdeki ağaçlardan düşen İstanbul Lalesini andıran kozalaklara çevirdiler.

Eğildim yerden beş tane dallarından kurumuş kopmuş kozaları aldım çantama koydum.

Siz bilirsiniz dedim.

Gezi boyunca bu iki kişi hem İstanbul u kıskanmış hem bizi bizleri.

Yolda elinde ne bir kitap ne bir gazete ne de bir dergi olmayan bu iki kişiydi sonradan hatırladım, gülümsedim kendi kendime insan halleri, insanlık halleri dedim geçtim.

Balık restoranında insanın canı ciğer çekebilir.

Ciğer yemek için ve doğduğum şehri gezdirmek için arkadaşlarıma İstanbul gezisinde sınıfı geçen söz daha doğuya güneşin ilk ışıklarının doğduğu Mezopotamya’nın büyülü şehrime götüreceğim sizi.

Her bir taşına tek tek okuyup üflediğim doğup büyüdüğüm gitmediğimde rüyalarıma giren şehrime.

Nasıl anlasın gerçek sevdasını bu şehre aşık birisine, karışmasın diyen, nereden anlasın.?

Gezginciyi, yol ve / yolcuyu / anlayan/da /anlamayana/ da bin selam olsun.

Ayşe Sökülmez

30.07.22 Langenbach

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayşe Sökülmez Arşivi
SON YAZILAR