Birsen İnal

Birsen İnal

ÖZÜMSEN DİYARBEKİR (3)

ÖZÜMSEN DİYARBEKİR (3)

 

Diyarbekir’de kesintisiz bir hayat yaşardık iyisiyle, kötüsüyle demeyeceğim çünkü kötü pek yoktu ki kötülük yaşayalım. Her gün mutlaka yapacak güzel bir şeyimiz vardı. Hiçbir şey yoksa heyecanla beklediğimiz resimli romanlarımız, Tommiks, Teksas’larımız vardı. Mahallede bir kişi alır elden ele dolaşa dolaşa, büyüklerimizden gizli saklı okuya okuya parçalanmış hali kalırdı ellerimizde. İyi bir radyo dinleyicisiydik. Gazete bulduğumuzda yutarcasına okurduk. Dünyayla tek iletişim aracımız bazı evlere her gün gelen yine mahalleyi dolaşan günlük bir gazete ve radyoydu. Gazeteler okunduktan sonra mahalle bakkallarına çirêzle yapıştırdığımız torba qağızî olarak geri dönerken yerine ya qırıx leblebi olarak cebimize girer ya da bir qülleh aqide şekeriyle evin yolunu tutardık. Amerika’nın Sesi Radyosu’ndan ajanslar, Erivan Radyosu’ndan Mehemed Arifê Cizrawî, Hesen Cizrawî, Kavus Axa, Meryem Xan, Fatma İsa, Susika Simo, Zadina Şekir dinlenirdi tüm aile fertleriyle birlikte. Arkası yarınlar radyo tiyatroları saatlerini iple çekerdik. Aya insanın ilk ayak basışını büyük bir heyecanla yine radyodan dinlerken nenem hayretler içinde radyoyu gösterek; “Oğul bu ne iştir? Dünyanın soni geldi. Dünyanın öbür ucunda bî şê olî, bî kaç sêet sora biz işitiyığ ha bu qutîdan. Böyüklerimiz sölerdi inanmazdığ. Dünyanın sonunda demirlerden ses gelecağ, demirler seslenecağ. Başlarınî kaldıradîlar, baxadîlar şimdi. Qıyametin êlametidir hepî bunar.” demişti. Rahmetli Sıddık dayım nenemi daha da çok hayret içinde bırakarak; “Ana bu bir şey değil, gün gelecek ses gelen bu demirlerde konuşanı da göreceğiz.” diyerek televizyonu tarif edişinden olsa gerek ilk televizyonla karşılaştığımda ses gelen o koca kutunun camında konuşanı görünce arkasını açıp konuşanları kutunun içinde görebilir miyim düşüncesine kapılmıştım…

Sinema günlerimiz vardı. Dört yonca diye adlandırılan beyaz perdenin dört ası Fatma Girik, Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın’ın filmlerini izlerken beyaz perdeden içeri girip filmin baş aktiristiyle yer değiştirecek kadar bizi cezbederlerdi. Platonik âşıktık Yılmaz Güney’e Tarık Akan’a. Salı cuma kadınlar matinesinde Güneş, Yenişehir, Dilan, Melek ve Nilgün sinemaları dolar, taşardı. Sinemaya gidilecek günler sabahın erken saatlerinde kalkılır, işler aceleyle bitirilirdi ki kaynananın söyleneceği ya da akşama oğlunu dolduracağı bir şey olmasın diye. Kocaların gönlü yapılır, bir buçuk lira sinema parası koparılırdı mı kimse tutamazdı o hanımı. Çocukların elini kaptığı gibi tutardı sinemanın yolunu. Sinema kapısında girmibeş quruşa qağız qülleh içinde karpuz çekirdeğini alır, on yaşındaki çocuğunun altı yaşında olduğunu bilet kontrolcüsü rahmetli İhsan Avcil’den geçirdikten sonra geriye parası arttıysa bir şişe Ünal Gazozu alır sağdan soldan tanıdık simalarla hoş beşlerle yerine oturdu mu ondan mutlusu olmazdı. Hele bir de locadaysa değmeyin keyfine. Ağa da paşa da oydu.

Sinema parası bulamayan birinin dolmayı tenceresiyle eskiciye satış öyküsünü bilmeyenimiz yoktur. Bu denli sinema tutkunuyduk eski Diyarbekir’de…

Uzun kış gecelerinde biz çocukları içine çeken saraylı, cinli, perili, padişahın oğluyla, fakir kızın aşkının arasına giren üvey analı hekâtlar anlatılırdı. Mangal etrafında otururken küllenmiş közün ısısı hafifçe yanaklarımızı kızartırdı, padişahın oğlunu düşlerken. Masalın bir yerinde üvey ana kaynar suyla üvey kızının başını yıkarken başımızın yandığını hissettirirdi masalı anlatan nenemiz. Boyu bir karış, sakalı iki karış cüceye dönüşen fakir oğlanın padişahın kızıyla her buluşmada cüce postundan sıyrılıp yakışıklı oğlana dönüşerek sarayın ayrı bir bahçesinde ve ayrı bir taxt û revanla taşınıp buluşmaları bizi hülyalara daldırır yüreğimizi de pır pır attırırdı. Lambasız küçelerimizden gelen mahalle bekçisinin düdük sesiyle irkilir masal dünyasında gerçeğe dönerdik…

(Devamı yarın)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Birsen İnal Arşivi
SON YAZILAR