Ramazan Özpamuk

Ramazan Özpamuk

Statü ve evlilik

Statü ve evlilik

Statü bir hiyerarşiyi ifade eder. Toplumsal farklılığın sınıflaşmasıdır; güç, iktidar, ekonomik ve kültürel konumu açıklar. Kapitalist modern kent yaşam biçimleri dediğimiz statü ve para günümüzün ana akım kültüründe, onaylanma, saygı görülme, tanınmanın ve itibar görülmenin ne yazık ki nihai biçimi olmuştur.

       Toplumsal evlilik ilişkileri birliktelikleri bu toplumsal statüye göre belirleniyor. Aşk, sevgi, içtenlik, saygı dediğimiz manevi değer yargıları statü ilişkilerin çemberinde anlam kazanıyor. İnsanların değer yargıları, aranan vasıflar, nitelikler bireyin toplumdaki statüsüne göre anlam kazanıyor. Kişilik, karakter, vasıf ve niteliğe göre anlam kazanıyor. Kişilik ve karakter bireyin toplumdaki konumuna göre bir değer ifade ediyor. Oysa aşk, sevgi, içtenlik ve bağlılık sınıflar üstü ve statüler üstüdür, insan merkezli bir duygudur. Onur'u yücedir aşkın; sınıfı, ırkı ve statüsü olamaz.  Tarihte yaşanmış deney ve tecrübeler bize şunu çok iyi ispatlamıştır ki; parayla kurulan ilişki parayla, güçle kurulan ilişki güçle bozulmuştur.  Statü bir denge ilişkisidir, eşit koşullarda kurulan ekonomik birlikteliktir.  Engellerden birinin bozulması veya tökezlemesi bu ilişkinin temellerini de sarsar ve artçı depremler baş göstermeye başlar.  Yapılan anket sonuçlarında en çok boşanma oranlarının bu sosyal statüye sahip olan kesimlerde görülmesi elbette tesadüf olamaz.  Ekonomik özgürlüğünü eline alan kadın veya erkek dünyaya, yaşama bu merkezden bakar.  Duygu ve manevi dünyası cüzdanları, kredi kartları arasında sıkışmıştır.  Para ve güçle elde edilen birlikteliğin meşruiyeti paranın ve gücün bitti sınırda biter.  Para ve güç insanın manevi dünyasının derinliklerine söz geçirmesi, maddi dünyanın doğumundan sonra biter.  Asıl manevi dünyanın bitikliği, açılığı ve yaşanmamışlığı yavaş yavaş yürek ve duygu kıyılarına aşındırmaya başlar.  İlişkinin açmazları derin çelişkileri gün yüzüne çıkmaya başlar. İlişkinin temel felsefesi bir amaç mı yoksa bir araç mı olduğunu sormak gerekir.

         Son yıllarda KHK ile işten atılmalarla birlikte, kimi statü evliliklerinin gerçek yüzünü de açığa çıkarmıştır. Yaşananlar gerçekten ibret vericidir; eşi işten atıldı diye boşanan, nişanı atan ve hatta eşini ihbar eden yaklaşım ve tavırlara bu toplum tanık oldu.  Acı verici ama gerçek bu. Bir toplumsal realite bu tür statü birlikteliklerinin, evlilik temellerini, yollarını para ve güçle ördüğü için bu tür davranışları sergilemeleri karakter ve kişiliklerine uygundur.  Nihayetinde bu ilişkinin Diyanet'in mantığı budur ve doğuracağı sonucun bu olması anlaşılır bir durumdur.

         Yeni bir kuşak şekilleniyor ve bu kuşak daha acımasız ve daha tüketicidir. Çok hızlı bir şekilde kendi ilişkilerini tüketen bir ilişki sarmalı içindeler. Oldukça değişken, kırılgan ve tutarsız bir ilişki üzerinden birlikteliklerini kurmaya çalışıyorlar. Pragmatik, faydacı ilişkiler her şeyi bir anla yaşayıp ve tüketmek istiyorlar. Birliktelikleri maneviyattan yoksun ve gevşek bağlarla bağlı uzun vadeli bağlılıklardan yoksun ve kolayca terk etmeye izin veren bir ilişki biçimidir. Aslında bu yeni kuşak kendi sevgi ve aşkının mezar kazıyıcısıdırlar. Değer yargıların hızla değiştirilip anlamsız kılınmasıyla anı yaşamaya mahkûm edilmiştir. Aşkın, sevginin gizemi kaybolmuş duygu ve güdülerin esiri olmuştur. Sonuç sosyolojik bir travma, toplumsal bir vaka olarak yaşam bulur. Her şeyi bir anda yaşamak ve tüketmek felsefesi Egemen olur.

    Statüye yönelmiş ilişkiler karşılıklı duygusal ve maddi bir özerk bir alan yaratırlar. İki bedenin fiziksel kaynaşmasıyla sonuçlansa da çiftlerden birinin teslim olma anında kendi kimliğine tutulmasını sağlayacak duygusal özerklik aslında bir meydan okumadır. Bedensel birleşme arzusundaki bastırılmış gerilim serbest bırakılırsa, ötekinin duygusal ve sevgi birlikteliği bu ilişkinin yaşama şansı daha uzun kılar.

        Statü evliliği yapanlar kendini derin medeni bir dünya ile donatmıyor, ruhsal ve yürek dünyasını güçlü bağlarla örmüyor.  O insanlar para ve güçle ittifak kuruyor.  Yani ekonomik güçlerini birleştirerek hızla refah düzeylerinin yükseleceğini zannediyorlar. Oysa güzel bir araba, güzel bir ev huzurun ve mutluluğun taşlarını örmüyor. Belli bir zaman sonra maddi dünyanın doyumuna ulaşan çiftler bakıyorlar ki hayatlarında eksik şeyler var; manevi dünyaları yitik eksik ortak paylaşımları zayıftır. Bu ilişki bütün uğraş ve çabalarını enerjilerini maddi dünyanın refahına sunmuşlardır ve her şeyi elde ettikten sonra bilinçaltındaki asıl düşlediği insan profili belirlemeye başlar.  Oturup yaşadığı ilişkiyi sorgulamaya başlarlar. Statünün meşrulaştırdığı ilişki belli bir zaman sonra manevi dünyanın yaşanmamışlığı, onu meşru olmayan bir duygu dışına iter ve sonuç; kavga, aldatma, ayrılık ve boşanma olur. Ruhsuz ve maneviyattan yoksun kurulan bu birlikteliklerin karşılıklı yükümlülüklerini oluşturan dengeler sarsılınca ilişkiler de bozulur.  Maddi dünyanın ruhsuz toprağına kendi geleceklerini, umutlarını ektikleri için çoktan sevgiden, bağlılıktan, emekten, özveriden ve duygudan uzaklaşmışlardır.

        Bir ilişkinin birlikte neyi, nasıl olmalı?  O zaman ne mantıkçı ve ne de aşırı duygusal olunmalı. Duyu ile mantığın optimum dengesi mutlaka sağlanmalı. Mantığa dayalı bir birliktelik nasıl ki, yanlışsa salt duyguya dayalı bir birliktelik de yanlıştır. Her ikisinin de birinden farklı olması o ilişkinin dengesini bozar ve doğru tercihler de yapılamaz. Güçlü duygular beslemedi mi ilişkinin sırrı bozulur. Statü ve mevki, konum itibariyle bir birliktelik kurulursa o ilişkiyi sağlıklı yürüyemez.  Bir ilişkinin uzun süreli, güçlü bir temelde kurulması, manevi duyguların varlığı ile mümkündür. Bir ilişki kendini üçayak üzerinde kurar; sevgi, saygı ve güven.  Yani, kendini mevki, konum ve statü üzerine kuramaz.  Çünkü evlilik bir amaçtır araç değildir. Emek ve manevi duyguların temelleri ile yoğrulmuş bir ilişkinin ömrü de geleceği de uzun olur. Demokrasi nasıl ki, farklılıkların bir arada yaşama kültürü ise evlilikte bir demokrasi kültürüdür.  Birbirinin kültürel, sosyal ve manevi dünyalarını bir arada bulundurma mutluluğudur.  Kişinin ruhsal ve manevi dünyasını doyurmayan bir ilişki maddi bir dünya ile doyurması aldatıcı ve yanılgıdır.  Günümüzün modern kapitalizminin kent yaşam kültüründe hızlı boşanma oranları fazlalaşıyor, tek yaşayan çiftlerin sayısı gün be gün çoğalıyor. Kutsal evlilik kurumunun temelleri hızla çatırdamaya başlıyor. Günümüzün araştırmacıları yazarçizerleri bu soruna çözüm üretmeye çalışsalar da bu sorun büyük bir açmaz olarak insanların önünde duruyor. Çünkü maneviyattan yoksun her türlü çözüm hüsranla sonuçlanır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ramazan Özpamuk Arşivi
SON YAZILAR