Mümin Ağcakaya

Mümin Ağcakaya

TARİHE BAKABİLMEK

TARİHE BAKABİLMEK

         Tarihte gerçekleşmiş olan olaylar zinciri arasında kopmaz bir ilişki vardır. Hiçbir olay kendi başına, nedensiz gerçekleşmemiştir. Mutlaka onu tetikleyen nedenler vardır. Bu yüzden tarihi gerçekçi kavrayabilmek için, olay ve olguları; neden- sonuç, zaman-mekân ilişkileri içerisinde ele almak; bizi değerlendirmelerimizde bilimsel ve gerçekçi kılacaktır. Dolayısıyla bizi, tarihi olayları tek yanlı olarak ele almaktan kurtaracaktır. Tarihi doğru kavrayarak, objektif sonuçlar çıkarmaya götürecektir. Çok yönlü bakabilme ve sonuçlar çıkarabilme yeteneği kazandıracaktır. Bu yüzden objektif bakabilen tarihçi, sadece galiplerin değil, yıkılan medeniyetin gözüyle de görülüp kaleme alandır.

 Bu gerçeklikten hareket eden tarih de; olay ya da olguları aynı bilimsellik ve tarafsızlık içinde ele almaktadır. O’nu kayda geçerken taşları yerli yerine oturtmakta ve kimin ne hakkı varsa onu bir hakem titizliği içinde kaydetmekte ve ayıklamaktadır.

 Bilindiği gibi tarihe geçen olay ve savaşlar; karşıtların çatışması sonucu meydana gelmektedir. Bu yüzden çatışmaya neden olan çelişkiler bir bütünlük oluşturmaktadır. Tarihsel ve toplumsal temelleri olan bu çelişki ve çatışmaların mücadelesi, tarihin gelişmesini hızlandırmaktadır.

Okuduğumuz ve sonuçlar çıkardığımız tarih biliminden, bu çatışmalarda haklı ve mazlum olmanın yetmediğidir. Haklı olmak önemlidir. Ancak sonuç açısından, güçlü olmak belirleyicidir. Bu açıdan da bakarsak tarihi güçlüler ve galipler yazmaktadır. 

Geçmişten günümüze yapılan savaşlarda; haklı olan ama dıştan gelen tehdidi boşa çıkaramadığı için; yenilerek, tarihin sayfaları arasında kaybolan birçok uygarlık vardır. Haklı ve mazlum ama şimdi ‘yok’, İşgalci, yağmacı ve haksız ancak savaştan galip çıktığı için ‘Var’dır. Bu bir çelişki gibi görülebilir, vicdanımızda bir yere oturtamayabiliriz. Fakat doğa ve tarihsel gerçeklik hayatta kalmayı güce bağlamıştır. Güçlü olursan var olabilirsin kuralı tıpkı doğanın zayıfları ayıkladığı gerçeği toplumsal alan için de geçerlidir.

   Asya’dan Avrupa’ya kadar barbar kavimlerin istilasına uğrayan; Amerika’nın ve Afrika’nın istilasında; kendi topraklarında yaşayanların hepsi masumdu. Ama kapılarına dayanmış olanlar karşısında güçsüzdüler, örgütsüzdüler ve donanımları yetersizdi. İstilacıları durdurmaya güçleri yetmedi. Sonuç da kırımdan kurtulamadılar ve egemenliklerini kaybettiler. Köleleşmekten, fiziki ve kültürel olarak yok olmaktan kurtulamadılar. Bu kırımdan kendisini kurtaramayan uygarlıklar tarihe ‘Yitik’ler olarak geçtiler.

 Haksız ama güçlülerin elde ettiği bu ‘zaferler’ sonradan; bir medenileştirme hareketi olarak ilan edilerek bir kutlama gününe de dönüştürüldü. Adına şenlikler düzenledi. Yapılan her şey medeniyet götürme adına gerekçelendirildi. ‘Vahşi’ ve ‘zafer’ nitelemelerinin özünde bir farklılık olmadı.

Benzer durumlar haksız savaşların olduğu bütün dönemler boyunca hep yaşanageldi. Tarihten okuduklarımızdan anladığımız bölünen ve zayıflayan toplumların bu acı sondan kurtulamadıklarıdır. Böylesi trajik sonucu yaşamak istemeyen halklar için tarih bize; siyasal, ekonomik ve kültürel üretimin önemine dikkat çekmektedir.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mümin Ağcakaya Arşivi
SON YAZILAR