Toplumsal Cinnet Hâli: Nereye Gidiyoruz
Yahya Öger
Türkiye’de artık sıradan bir haber gibi karşılanan bazı başlıklar, aslında büyük bir toplumsal çöküşün işaretlerini taşıyor. Yol verme kavgasında cinayet, apartman aidatı yüzünden yaşanan saldırılar, çocuk parkında başlayan tartışmaların aile savaşlarına dönüşmesi… Bu olaylar, birbirine tahammül edemeyen, bastırılmış öfkesini en küçük kıvılcımda dışa vuran bir toplumun fotoğrafı.
Sessiz Gerilim, Gürültülü Patlamalar
Son haftalarda yaşanan bazı olaylara göz atalım:
- İstanbul'da trafikte selektör yüzünden çıkan tartışmada bir kişi bıçaklandı.
- Bursa'da apartman yöneticisi, aidat meselesi yüzünden komşusu tarafından öldürüldü.
- Antalya’da çocukların oyun yüzünden başlayan tartışma, üç ailenin kavgaya tutuşmasıyla sonuçlandı.
- Ankara’da market kuyruğunda sıra tartışması silahlı çatışmaya dönüştü. Bu olaylar münferit değil.Türkiye genelinde bireysel şiddet olaylarında son yıllarda gözle görülür bir artış var. Polis kayıtlarına göre 2024’te bireysel silahlı saldırılar bir önceki yıla göre %22 arttı. Psikiyatrik destek alan bireylerin sayısı son beş yılda neredeyse iki katına çıktı. Ancak asıl kaygı verici olan, bu insanların çoğunun normal hayatlarına devam ediyor olması.
Ekonomi, Siyaset ve Ruh Sağlığı: Kapanan Çember
Bu cinnet hâli yalnızca bireysel patolojilerle açıklanamaz. Üç ana eksende gelişen, derinleşen ve birbiriyle kesişen bir krizle karşı karşıyayız
1. Ekonomik Baskı
Geçim sıkıntısı, artan enflasyon, borçlanma, işsizlik… Türkiye'de geniş kitleler artık ay sonunu getiremiyor. TÜRK-İŞ’in Temmuz 2025 raporuna göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 21.300 TL’ye ulaştı. Bu durum, bireylerde sürekli bir tehdit algısı yaratıyor. Ekonomik stres, ruhsal sağlığı bozuyor; öfke ve tahammülsüzlük doğuruyor.
2. Siyasal Kutuplaşma
Siyasi söylemdeki sertlik, toplumsal hayatı da etkiliyor. Herkes kendi “mahallesine” çekilmiş, karşıt görüşler düşman olarak görülüyor. Televizyon ekranlarında, sosyal medyada sürekli hakaret, suçlama ve öfke var. Bu dil, toplumun tüm katmanlarına sirayet ediyor.
3. Ruhsal Yorgunluk ve Bastırılmış Travmalar
Pandemi, doğal afetler, ekonomik krizler derken toplum derin bir tükenmişlik içinde. Psikologlar bu durumu "kolektif depresyon" ya da "toplumsal tükenmişlik"olarak tanımlıyor. Sürekli baskı altında yaşayan bireylerde empati azalıyor, savunma mekanizmaları zayıflıyor, yerini saldırganlık alıyor.
Nereye Gidiyoruz?
Toplum olarak sinir uçlarımız açıkta. Her an patlamaya hazır bir potansiyel taşıyoruz. İnsanlar artık birbirine karşı bir "tehdit" gibi yaklaşıyor. En küçük bir tartışma, kontrolsüz bir şiddete dönüşebiliyor. Bu durum yalnızca bireysel değil; toplumsal bir güvenlik riski hâline gelmiş durumda.
Ne Yapmalı?
Bu cinnet hâlinden çıkış mümkündür, ama kolay değildir. Öncelikle:
✔ Siyasi dil yumuşamalı, kutuplaştırma yerine birleştirici söylemler benimsenmeli.
✔ Ekonomik adalet güçlendirilmeli toplumun geniş kesimleri için temel yaşam güvencesi sağlanmalı.
✔ Ruh sağlığı hizmetleri yaygınlaştırılmalı, psikolojik destek merkezleri kolay erişilebilir olmalı.
✔ Eğitim sistemine duygusal zekâ, şiddetsiz iletişim ve empati eğitimi entegre edilmeli.
Yaşadığımız cinnet hâli bir sonuçtur. Bu sonucu doğuran koşullarla yüzleşmeden, sadece "suçlu" arayarak ilerleyemeyiz. Her patlamanın ardında bastırılmış bir çığlık vardır. O çığlıkları duymazdan gelirsek, bu toplumun geleceği daha da karanlık olacaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.