Yahya ÖGER

Yahya ÖGER

KELAMIN İTİBARSIZLAŞTIRILMASI: SÜRGÜN EDİLEN AKIL

KELAMIN İTİBARSIZLAŞTIRILMASI: SÜRGÜN EDİLEN AKIL

Bu topraklar, insanı insan yapan en temel yetinin, yani kelamın sistemli biçimde değersizleştirildiği bir karanlık dönemden geçiyor. Konuşmak riskli, düşünmek tehlikeli, sorgulamak suç sayılıyor. Sessizlik ise erdem gibi pazarlanıyor. Oysa suskunluk, hikmet değil; korkunun dilidir. Ve korkunun egemen olduğu yerde ne iman kök salar ne de medeniyet ayakta kalır.

İslam’ın ilk emri “Oku! Dur. Bu emir yalnızca satırlara değil, hayata yöneliktir. Okumak; anlamak, sorgulamak, anlatmak ve hakikati kelamla taşımaktır. Dinin özü tebliğdir; tebliğ ise muhatapla mümkündür. Muhatap, iletişim ister. İletişim ise diyalog, müzakere ve hatta ihtilaf demektir. Allah’ın Resul’üne “Tebliğ etmezsen elçilik görevini yapmamış olursun” buyruğu, suskunluğun değil sözün kutsandığını açıkça ortaya koyar.

Bugün ise bu ilahi miras ters yüz edilmiştir. Konuşan insan tehlikeli görülür. Çünkü konuşan insan düşünür, sorgular ve hesap sorar. Bu yüzden iktidar ağları —cemaat, parti, medya fark etmeksizin— eleştiriyi “ihanet”, sorgulamayı “tehdit”, farklı fikri “sapkınlık” olarak etiketler. Bu, sıradan bir otoriterlik değil; bilinçli bir toplumsal mühendisliktir. Amaç nettir: Düşünmeyen, konuşmayan, itaat eden bir kitle üretmek.

Oysa Kur’an’ın tanımladığı mümin profili açıktır: “Sözü dinler ve en güzeline uyar.” Bu, seçen, tartan, aklını kullanan bir insan tarifidir. Kur’an defalarca “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” diye sorar. İslam, aklı askıya alan değil; aklı merkeze alan bir dindir.

Peygamber kıssaları da bugünkü susturma siyasetinin tam karşısında durur. Hz. İbrahim putları sorguladı; bugün yaşasa “provokatör” denirdi. Hz. Musa Firavun’a gönderildi; hem de “yumuşak sözle” konuşması emredilerek. Bugün olsa “tehdit dili” kullandığı iddia edilirdi. Hz. Muhammed, kelamıyla bir düzeni sarstı; bugün olsa “kutuplaştırıcı” yaftasıyla susturulmak istenirdi.

Ne yazık ki İslam’ın bu diyalektik geleneği, yerini korku teolojisine bıraktı. Cemaatler ve dini yapılar, “kimseyle konuşma, sadece bizi dinle” diyerek insanları fikri tecride mahkûm ediyor. Oysa Kur’an, “İnsanlara güzel söz söyleyin” der. Güzel söz, susturularak değil, konuşularak olur. Din adına susturulan toplum, hakikatten kopar.

Bu sessizliğin bedeli yalnızca fikrî değildir; psikolojik ve toplumsal bir çöküştür. İletişim kuramayan birey çöker. Konuşmanın bastırıldığı toplumlarda depresyon, kaygı, öfke ve şiddet artar. Gençler kalabalıklar içinde yalnızlaşır. Sosyal medya gürültüsü, gerçek hayattaki sessizliği gizleyemez. Bu bir tesadüf değil; bilinçli bir sonuçtur.

Eleştirinin suç, uyarının ihanet, düşüncenin sapkınlık sayıldığı yerde düşünce üretimi durur. Teoloji donar, sosyoloji felç olur, ahlak çürür. Bu sessizlik hali, yavaş işleyen bir toplumsal intihardır. Konuşmayan toplum önce hafızasını, sonra kimliğini, en sonunda insanlığını kaybeder.

Sonuç nettir: Susmayı değil konuşmayı savunmak zorundayız. İletişimi tehdit değil, ibadet bilmek zorundayız. Müzakereyi bölücülük değil, medeniyetin temeli olarak görmek zorundayız. Çünkü toplum ya kelamla dirilecek ya da suskunlukla çökecek. Unutulmamalıdır: Konuşmayan toplum imanını değil, korkusunu yaşar. Suskun milletler mukaddes değil, yönetilebilir topluluklardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yahya ÖGER Arşivi
SON YAZILAR